Hakkımızda

Sitemizde Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmeler ülke Koordinatörlerimiz tarafından düzenli olarak takip edilmekte ve Genel Koordinatörümüz Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Veysel AYHAN'ın katkılarıyla yayınlanmaktadır.

5 Temmuz 2012 Perşembe

IMPR Staj ve Kurs Programı Duyurusu



Uluslararası Orta Doğu Barış Araştırmaları Merkezi (IMPR) staj ve kurs programı için başvuruları almaya başlamıştır. IMPR staj ve kurs programı Orta Doğu ve Kuzey Afrika merkezli dersler ve çalışmaları kapsamaktadır. Staj ve kurs programı süresince programa kabul edilen öğrencilerin Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri hakkında mikro ve makro düzeyde analizler yapabilecek bilgi birikimine sahip olmaları amaçlanmaktadır. IMPR staj ve kurs programı kapsamında lisans ve lisansüstü öğrencilerine Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin toplumsal, siyasal, ekonomik, tarihsel ve güncel durumlarına yönelik bilgilendirme dersleri, zorunlu okuma eserleri ve zorunlu çalışmalar düzenlenecektir. Program kapsamında isteyen stajyer öğrencilerle birlikte IMPR kadrosu öncülüğünde İran veya Erbil’e düşük bir ücret karşılığında karayolu ile saha araştırmasını içeren araştırma gezileri de düzenlenecektir. Yurt dışı saha araştırmasının düzenlenmesinin temel koşulu ise belli sayıda ilgilinin yurt dışı saha araştırmasına katılım için başvuruda bulunması gerekmektedir. 1 ay ile 3 ay arasında değişen staj ve kurs programı doğrudan Ankara’da bulunan IMPR Merkezinde yürütülecektir. Staj programına başvurular tüm ilgililere açık olup, başvuru sahiplerinden IMPR olarak herhangi bir ücret talep edilmemektedir. IMPR başvurusu kabul edilen stajyerler için Ankara’da herhangi bir konaklama ya da barınma imkanı sağlayamamaktadır. Başvuru sahiplerinin üniversitelerde lisans veya lisansüstü programına devam eden öğrenciler ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika siyasetine ilgi duyan en az dört yıllık Üniversite mezunlarından olması gerekmektedir.

Stajyerler Programı

Zorunlu dersler, zorunlu okuma eserleri ve IMPR tarafından gerekli görünen zorunlu yabancı basın takibi ve toplantı organizasyonu gibi etkinliklerde rol almaları beklenmektedir. Staj ve kurs programını başarılı bir şekilde tamamlayan stajyerlere IMPR sertifikası ve IMPR Okul kimliği.

Başvuru ve Gerekli Belgeler

IMPR Staj ve kurs programlarına başvurular doğrudan online olarak yapılmalıdır. Başvurular imprcenter@gmail.com adresine gönderilecek kısa bir özgeçmiş, programa başvuru amacı ve ilgi duyduğu temel konuları içeren bir niyet mektubu içermelidir. Başvuru belgesinde ek bir Word belgesinde ilgilinin ayrıca öğrenim durumu, bildiği diller, yurt dışı tecrübesini de belirtmesi istenmektedir. IMPR staj ve kurs programına son başvuru tarihi ise 3 Ağustos 2012 tarihidir.

Sorularınız için iletişim: imprcenter@gmail.com

6 Haziran 2012 Çarşamba

Doç. Dr. Veysel Ayhan tarafından hazırlanan “Arap Baharı: İsyanlar, Devrimler ve Değişim” adlı kitap çalışması MKM yayıncılık tarafından kamuoyuna sunulmuş bulunmaktadır


Kitapta Arap coğrafyasında yaşanan halk hareketleri tarihsel, toplumsal, siyasal ve askeri yönleriyle kapsamlı bir şekilde irdelenmektedir. Çalışmanın kapak tanıtım yazısını sizlerle paylaşmak isteriz.

“Arap Baharı ile birlikte Orta Doğu ve Kuzey Afrika yönetimleri kendi tarihleriyle, değerleriyle ve toplumlarıyla yüzleşmek zorunda kaldıkları bir süreçten geçiyor. Tunuslu seyyar satıcı Ebu Azizi’nin kendi bedeniyle tutuşturduğu Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki tarihi ve stratejik değişim ateşinin, yüzyıl önce bölge halklarına rağmen kurulan her türlü düzeni küle çevirmesi artık kaçınılmaz. Değişim süreci günün birinde bu ülkelerin halklarına özledikleri huzur ve barışı getirecek olsa da şimdilik kanlı hesaplaşmalara tanıklık ediyoruz. Bazı ülkeler değişimi kısa vadede, bazıları ise orta ve uzun vadede tamamlayacak. Büyük resme baktığımızda ise yaşananların sadece Arap coğrafyasının değil aslında uluslararası sistemde kurulmaya başlanan yeni dünyanın ayak sesleri olduğu rahatlıkla görülüyor. İşte elinizdeki kitap öncelikle, büyük değişimin habercisi olan Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Suudi Arabistan ve Suriye’deki halk hareketlerinin doğru veriler ışığında mümkün olduğu kadar gerçekçi bir şekilde anlaşılabilmesini hedefliyor. Kitap, son dönemde üzerinde çok şey yazılan Arap halk hareketlerinin arka planı, seyri ve geldikleri son nokta hakkında doyurucu bir içerik sunma iddiasında”

11 Mayıs 2012 Cuma

Suriye Krizi: Türkiye – İsrail Politikası


İnişli çıkışlı bir seyir izleyen Türkiye-İsrail ilişkileri son dönemde Suriye krizi ile birlikte bir kez daha gündeme gelmiştir. 2000’li yılların başlarından itibaren Suriye ile ilişkilerini geliştiren Türkiye’nin, Golan ve diğer konularda, İsrail ile Suriye arasında arabulucu rolü oynaması Ortadoğu Barışı açısından oldukça önemli girişimler arasında yer almıştır. Ancak, Suriye’de yaşanan 2011 isyanı ile birlikte iki ülke arasından ilişkiler derinden sarsılmaya başlarken, İsrail’in pozisyonu da ciddi şekilde tartışma konusu olmaktadır. Türkiye’nin Suriye krizinde aktif rol oynamasındaki en önemli etken yalnızca 910 kilometrelik bir ortak sınıra sahip olmaktan öteye, hem kendi ulusal güvenliği hem bölgedeki hem de uluslararası konumu açısından sorunun taşıdığı önemden kaynaklanmaktadır. Öte yandan, Esad rejiminin sağladığı sınır güvenliğinden memnun olan İsrail ise, Mısır’da, İhvancı (Müslüman Kardeşler) kesimlerin iktidara ortak olmasından dolayı Suriye’deki yaşanan krizi yakından takip etmekte ve endişe duymaktadır. Türkiye’nin sahip olduğu sınırın aksine, işgal altındaki Golan’a sahip İsrail için de, Suriye oldukça önemlidir diyebiliriz. Son dönemlerde, Türkiye ve İsrail uluslararası platformlarda, Mavi Marmara olayında karşı karşıya gelmiştir. Bu olaydan sonra ikili ilişkiler durma noktasına varmışken, Suriye krizi bu gerginliği daha derinleştirmektedir. Buna karşın, ABD tarafından yapılan açıklamalarda, iki ülkenin bu bağlamda işbirliği içine girebileceği ve ilişkileri düzeltmesi için bu fırsattan yararlanmaları gerektiğini belirtmiştir. İşbirliği içine girmeleri, çıkarlarının çatışmadığı müddetçe bir olasılık olarak ortaya çıkarken, Suriye krizine baktığımızda, iki ülkenin çıkarlarının taban tabana çatıştığını görmek mümkündür.
yazının devamı için tıklayınız

4 Mayıs 2012 Cuma

Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan İnsan Hakları ve Demokrasi başlıklı 2011 Raporunda Libya endişe verici bir ülke olarak listelendi

Libya’da son duruma bakacak olursak, bu hafta başlarında İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague tarafından başlatılan ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan İnsan Hakları ve Demokrasi başlıklı 2011 Raporunda Libya endişe verici bir ülke olarak listelendi. Hague, insan haklarının arttırılması için bunun hoşgörü üzerine inşa edilmesi gerektiğini ve Ulusal Geçiş Konseyi’nin yeni bir Libya’nın inşasında köşe taşı olacağını ifade ederek Libya’dan beklentilerini dile getirdi. Hague, stratejisinin temel hak ve özgürlükleri geliştirmek için demokratik bir çerçeve oluşturmak, devam eden insan hakları sorunlarını gözlemlemek, eski Lider Kaddafi destekçileriyle başa çıkabilmek için adil bir yargılama oluşturmak için yargı gücünün merkezi kontrolünü sağlamak üzere Geçici Hükümeti desteklemek olduğunu söyledi. Bu rapordaki devletlerde fırsatlar ve zorluklar ortaya çıkacak ancak gelecek yıllarda Libya’nın şekillenmesini daha iyi tamamlayabileceği ifade edilmektedir. Ayrıca raporda 2012 için ana hedefin oluşum sürecindeki Libya’da kadın haklarını savunacaklarını etnik ve dini azınlıklarını desteklemeye devam edeceklerini, gençlik ve kadın grupları için uzun vadeli yapılar inşa edeceklerin ve onların demokratik süreçte temsil edilmelerini sağlayacaklarını ifade etti. Libya’da ifade ve toplanma özgürlüğünün gelişmesinin kanıtı olarak,2011 sonlarına doğru Libya sokaklarında Geçici Hükümetin kendilerine karşı protesto gösterileri yapılmasına izin vermesi ve yüzlerce medya kuruluşuyla sosyal medyanın ve internet kullanımının artması gösteriliyor.
devamını okumak için tıklayınız

Katar Veliahtının Suudi Arabistan Ziyareti

Bu hafta Katar Veliahdı tarafından Suudi Arabistana bir ziyaret gerçekleştirildi. Kral Abdullah ve Katar Veliahdı Sheikh Tamim bin Hamad Al Thani arasında yapılan görüşmelerde İslam alemindeki genel durum, bölgesel ve uluslararası sorunlar ele alındı. Ayrıca iki kardeş ülkenin aralarındaki işbirliğini arttırmanın gerekliliği üzerinde durulduğu öğrenildi Bu haftaki bir diğer gelişmemiz ise Suudi Arabistan Mısır büyükelçisini istişarede bulunmak için geri çağırdı. Kahire deki elçiliğini ve İskenderiye ve Süveyş deki Konsolosluklarını da Mısırdaki Suudi Arabistan misyonları önünde gerçekleştirilen şiddet eylemlerinden dolayı kapatma kararı aldı. Suudi ve Mısırlı çalışanlara yönelik artan bu şiddet olaylarının ve bu güvensiz ortamın uluslararası normlara ve hukuka aykırı olduğu belirtildi 
Birazda diğer gelişmelere değinmekte fayda var; Çalışma bakanlığından yetkili bir kişi Suudi Arabistan’da 1.6 milyon bayan işsiz bulunduğunu ve bu bayan işsizlerin arasında Yüksek Öğrenim ve Master mezunlarının da bulunduğunu söyledi. Özel sektörde özellikle büyük şirketlerde bayanların istihdamının düşük olduğunu belirtildi. 

Kral Abdullah Asistan doktorların maaşlarında artış yapılmasını ve aylık maaşların 9.200 Suudi Riyali olması emrini verdi. Bu haber Yüksek Eğitim Bakanı Dr. Khalid bin Mohammad Al-Anqari tarafından Suudi Haber Ajansına iletildi ve Angari desteklerinden dolayı Krala teşekkür etti.

Erdoğan:''Irak'taki gelişmeler pek de hayra alamet değil''


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin lideri Mesud Barzani ile yaptığı görüşmeye ilişkin, ''Irak'taki gelişmeler pek de hayra alamet değil. Özellikle mevcut Başbakan'ın gerek kendi koalisyon ortaklarına olan davranışları, gerek Irak'taki yapılanma içerisindeki ben merkezli, adeta şartları zorlayıcı yaklaşımları, Irak'taki gerek Şii grupları, gerek sayın Barzani'yi, gerek Irakiye grubunu ciddi manada rahatsız etmektedir. Bunlar da bu süreci olumsuz şekilde etkilemektedir, bunun üzerinde durduk'' dedi.
Bunun üzerine Irak Başbakanı Nuri El Maliki, Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın açıklamalarının Irak'ın içişlerine müdahale anlamına geldiğini ileri sürdü. Irak Başbakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, Başbakan Erdoğan'ın Katar'a hareketinden önceki açıklamalarını eleştiren Nuri El Maliki, şunları iddia etti: "Sayın Erdoğan'ın son açıklamaları Irak'ın içişlerine müdahale etme yönündeki eğilimine yeni bir dönüştür. Sayın Erdoğan'ın hala bölgede hakimiyet kurma hayalleri içinde olduğu görülmektedir. Açıklama, ne yazık ki Erdoğan'ın eskiden reddettiği mezhepçi boyutu içermektedir. Ancak bu husus bütün Iraklılar tarafından bilinmekte ve reddedilmektedir. Bu bölgesel politikaların sürdürülmesi Türkiye'nin çıkarlarına zarar verecek ve onu herkese düşman bir ülke konumuna getirecektir."
yazının devamı için tıklayınız

TELÖRGÜNÜN ARDINDA YAŞAM MÜCADELESİ

Gazze’de İsrail’e karşı verilen mücadele bu hafta da hız kesmeden devam ediyor. İsrail hapishanelerinde yaşam mücadelesi veren Filistinliler için yapılan grevin 12.günü bugün itibariyle geride kaldı. İsrail hapishanelerindeki esirler için ise tüm Filistin tek vücut olmuş durumda. El Aksa televizyonuna açıklamalarda bulunan Dayanışma Vakfı Başkanı Ahmet Betawi hapishanelerdeki grevlerin devam ettiğini ve koşulların iyileştirilmesi için kararlı olduklarını vurguladı. Yapılan grevin tüm Filistinlilerin ortak tepkisi olduğunu vurgulayan Betawi, bu konuda El Fetih ve Hamas’ın üzerine düşeni yerine getirmesini söyledi.1 Öte yandan yapılan İsrail tarafı ise yapılan grevi sonlandırmak için baskıcı politikalar izlemeye devam ediyor ve sorunun uluslararasılaşmasını engellemeyi hedefliyor.2 Gazze’deki bir diğer gelişme ise Hamas lideri Halit Meşal’in Mısır ve Katar ziyaretleriydi.27 Nisan Cuma günü yapılan Ziyaretlerin içeriği ise başta İsrail hapishanelerindeki Filistinli esirlerin durumu olmak üzere Kudüs’ün Yahudileştirilmesi sorunu ana gündem maddelerini oluşturmuştur.3 Son olarak bu hafta Gazze’de yaşanan bir başka sorun ise Gazzeli balıkçıların İsrail deniz kuvvetleri tarafından tutuklanmasıdır. El Aksa televizyonunun yayınlamış olduğu habere göre balıkçılara İsrail kuvvetleri tarafından ateş açıldı ve bazı balıkçılar tutuklanarak Ashdod limanına götürüldü.4 Bu hafta Gazze’de temel sorun Filistinli esirlerin İsrail hapishanelerinde çektikleri çile ve İsrail tarafından gerçekleştirilen insanlık dışı uygulamalar vardı. Sonuç olarak her iki tarafında bu konuda geri adım atmayacağını söyleyebiliriz.

SUDAN’DA NELER OLUYOR

Sudan, Güney Sudan’ın bağımsızlığını ilan etmeden önce devlet yapısı olarak zayıf bir devlet statüsünde yer almaktaydı, özellikle 11 Eylül terör saldırıları sonrasında ABD açısından bu zayıf devletler büyük bir tehdit oluşturmaktaydı. Devlet terörizm, insan hakları ihlalleri, uyuşturucu, gelir dağılımı eşitsizliği, demokrasi yoksunluğu gibi ABD’nin çizmiş olduğu ideal norm ve standartlara uyum göstermemekteydi. Devlet içersindeki etnik sorunların da varlığı devleti bölünmeye götürdü. Fukuyama’nın Devlet İnşası kitabında belirttiği gibi bu tarz zayıf ve yeniden inşa edilmesi zayıf devletler olarak adlandırılmış çözüm olarak ise bu tarz küçük devletlerin parçala bölünüp yeniden inşa sürecine başlanması gerektiği öne sürülüyordu. Buradan da anlaşılacağı üzere Sudan gibi zayıf bir devletin parçalanıp ayrı devletler olarak yeniden güçlendirilmesi hegomanik devletler açısından daha yerinde görülmüş ve bir bakıma bu parçalanma süreci bu devletlerce desteklenmiş ya da bu sürece müdahalede bulunulmamıştır.
yazının devamı için tıklayınız

Tunus Cumhurbaşkanının İran nükleer enerjisi ile ilgili yorumu

Bu hafta boyunca Tunus’ta iki önemli açıklama dikkatleri çekti. İlki, Ennahda partisi kurucu üyesinin Suriye ile ilgili yaptığı yorum; ikincisi, Tunus Cumhurbaşkanının İran nükleer enerjisi ile ilgili yorumu. Bunlara şimdi kısaca değineceğim. 
Suriye’de yaşananlar konusunda herkes bir şeyler biliyor. Bu günlerde orada zor günler yaşanıyor. Esad koltuğunu bırakmamak için birçok cana kıydı. Ancak halk onu istemiyor. Bu yaşanan büyük gerginlik çevre ülkeler de etkiliyor. Esad’ın rejimi şuan uluslararası gündeme oturan önemli bir sorundur. Birçok ülke bu konuda çalışma yürütüyor. Ennahda kurucu üyesi de konferansa gittiği Türkiye’de bu konuda konuştu. Ennahda Parti kurucusu üyesi Abdelfettah Mourou Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi tarafından düzenlenen Arap Baharı Konferansı’na (28.04.2012) katıldı. Arap Dünyasının ve Türkiye’nin birçok açıdan benzer olduğunu ve Tunus’un gelişim açısından attığı adımlarda Türkiye’yi örnek aldığını belirtti. Bunun yanı sıra Suriye için de Esad’ın artık gitmesi gerektiğini yoksa sonunun Kaddafi gibi olacağını belitti. Ayrıca Arap Dünyasındaki tüm diktatör rejimlerin gideceğini de belirtti. Esad’ın gitmemesinin nedenini de diktatör bir kişiliğe sahip olmasından kaynaklandığını belirtti. Tunus, Türkiye gibi birçok ülke ve BM bu konuda birçok görüş bildirdi. Bu konunun artık çözüme kavuşmasını istiyorlar. Bu katliamın durdurulması için çalışıyorlar. Ancak olay hala sıcaklığını korumakta. Yakın gelecek bize bu konu hakkında kesin çözümler getirecektir.
yazının devamını okumak için tıklayınız

MISIR'DA SEÇİMLER

Mübarek rejimi döneminde Dışişeri Bakanı görevinde bulunmuş olan ve eski Arap Birliği Genel Sekreteri olan aday Amr Musa seçim çalışmalarına hızlı bir şekilde başladı.Amr Musa,ülkeye ait bir güvenlik komisyonu oluşturulmasını önerdi.Komisyonda bakanlar ve komutanların bulunması gerektiğini ve önemli konularda da orduya danışılması gerektiğini ekledi.Oluşturulması düşünülen bu komisyonun sadece güvenlik konuları ile sınırlı kalmayıp birçok konuda aktif rol alması gerektiği söylendi.Böyle bir yapının halkın özgür iradesini kısıtlayacağını düşünen halk ise bu fikre hiç sıcak bakmıyor.Amr Musa’nın böyle bir fikri ortaya atmasının arkasında ise ordunun desteklediği aday olan Ömer Süleyman’ın seçim komisyonu tarafından yarış dışı bırakılmasının ardından Amr Musa’ya destek vermesi olduğu düşünülüyor.

Mübarek döneminde Başbakanlık yapmış olan Ahmed Şefik’in adaylığına yapılan engellemelere karşı çıkışlar olmuştu.Bu itirazları değerlendiren Yüksek seçim komisyonu Şefik’in adaylığına onay verdi.Ahmed Şefik’e getirilen yasağın arkasındaki neden olarak Mübarek döneminde yapmış olduğu üst düzey yöneticilik gösteriliyordu.Yüksek Seçim Komisyonu ise eski üst düzey yöneticilere 10 yıl siyasi yasak getiren bu düzenlemenin anayasaya uygun olmadığını söyleyerek Yüksek Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması gerektiğini ekledi.
yazının devamı için tıklayınız

SUDAN'DAKİ FELAKETE UYANIN

Uluslararası toplum tehlikeye bir an önce uyanmazsa, yan yana uyum içinde yaşayan iki Sudan düşü, bir nesil için daha kaybedilmiş olacak. Sudan yanıyor, dünya esniyor. Kuzey-Güney sınırı boyunca çatışmalar çoğalıyor, topyekûn savaş alametleri veriyor; BM ise muğlak biçimde yeni yaptırımlardan söz ediyor. Hartum'un meclisi, yeni bağımsız Güneysudan'ı 'düşman' ilan ediyor, petrol kuyuları yanıyor, siviller bombalanıyor, insani felakete koşuluyor; Afrika Birliği'nin terk edilmiş arabulucusu Thebo Mbeki ise yapabileceği pek bir şey olmadığını ima ediyor. Anlaşılan, küresel iş düzeninde sudan'a biçilen değer yüksek değil.
yazının devamını okumak için tıklayınız

29 Nisan 2012 Pazar

Değişime Öncülük Etme: Arap Baharı ve Türkiye

Veysel Ayhan, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üni.

Tunuslu Abu Azizi’nin kendi bedeniyle yaktığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki tarihi ve stratejik değişim ateşi, yüzyıl önce bölge halklarına rağmen kurulan tüm siyasi, idari, coğrafik ve ekonomik düzenlerin yerinden edildiği bir süreci başlatmıştır. Bugün yaşadığımız çatışma ve istikrarsızlıklar başta Arap coğrafyası genelde de küresel düzeyde yeni bir dünyanın kurulmaya başlandığının ayak seslerinden başka bir şey değildir. Ancak, Arap dünyasında kurulacak olan yeni dünyanın Türkiye’nin de içinde yer aldığı tüm bölgesel ve küresel aktörleri yeni bir pozisyon ve siyaset üretmeye zorladığını görmek gerekir. Ya tarihin akışında değişim rüzgarının yanında olmak ya da statükocu güçlerle değişime karşı olmak ve kaybetmek. Abu Azizi’nin ardından yeni bir dünya kurulmaya başlanırken, doğru yerde durmak hem tarihi hem siyasi hem de insani bir sorumluluk olacaktır. 

Arap Baharı, Değişim ve Türkiye 

Öncelikli olarak Türkiye’nin tarihi, coğrafik, kültürel ve toplumsal düzeyde Arap coğrafyasında yaşanan değişime öncülük edebilecek tüm unsurları içinde barındırdığı tespitiyle başlamak yerinde olacaktır. Tarihi olarak bakıldığında 1918’e kadar Türkiye ile Arap coğrafyasının ortak bir kaderi paylaştığını belirtmek gerekir. I. Dünya Savaşı sonrası Türkiye kendi ulus devletini kurmaya yönelirken, Araplar da büyük devletlerin işgalleri altında ayrı devletlere bölünmüştür.
Yazının devamını için tıklayınız

26 Nisan 2012 Perşembe

GAZZE:ZULMEDEN AYNI ÇEKİLEN ACI FARKLI

Bir yandan İsrail saldırıları diğer yandan uygulanan ambargo… bu hafta ise Gazze’nin gündeminde  İsrail hapishanelerindeki Filistinli esirlerin çekmiş olduğu acı ve bu zulme karşı verilen mücadele vardı. Geçtiğimiz hafta İsrail’in tahrikleriyle boğuşan Gazzeliler, bu hafta İsrail hapishanelerindeki esirlerin acılarını paylaşmak adına düzenlenen Filistinli Tutsaklar Günü’nde bir araya geldi. El aksa televizyonu yapmış olduğu haberde Gazze yönetimi lideri İsmail Haniye’nin konuşmasına yer verdi. Haniye konuşmasında tutsakların çekmiş olduğu acıya vurgu yaparak İsrail’in insanlık dışı uygulamalarına sert tepki gösterdi. Konuşmasının devamında Haniye “Siyonist işgal hapishanelerindeki mahkumların kurtuluşu ulusal bir görevdir” dedi. Bölgedeki diğer ülkelere de seslenen Haniye “Siyonist varlık ile ilişkilerini kesmelisiniz” dedi. Esirler ile ilgili bir başka açıklamada Filistin Kızılay Derneği’nden geldi. Dernek yöneticilerinden Dr Halid Kalite yapmış olduğu basın toplantısında tutuklulara karşı yapılanların insan hakları ihlali olduğunu ve uluslararası toplumun buna tepki göstermesi gerektiğini savundu.2 Bu hafta yaşanan bir başka gelişme ise komşu Mısır’ın Gazze’ye insani yardım yapma konusundaki görüşmelerin olumlu sonuçlanmasıydı. Ambargonun getirmiş olduğu ağır şartlar altında yaşam mücadelesi veren Gazze’nin lideri Haniye ile Mısırlı komutan Tümgeneral Murad Muwafi bir görüşme yaptı. Görüşmede güvenlik konuları ile Gazze’ye yapılacak insani yardım konuşuldu. Sonuç olarak acının, gözyaşının ve sorunların şehri olan Gazze’de insanlık dramı devam edecek gibi görünüyor.

Katar, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısını İade Etmeyi Reddetti

Doha, ölüm mangasını idare etmekle suçlanan Iraklı politikacı Tarık el-Haşimi’yi Bağdat’a yargılanmak için göndermeyi reddediyor. Khaled al-Attiyah Haşimi’yi Irak’a geri göndermenin diplomatik normlarla çelişeceğini söyledi.Katar, Bağdat’ın Irak’ın Pazar günü körfez ülkelerine ulaşan ölüm mangasını yönetmekle suçlanan başkan vekili Tarık el-Haşimi’yi teslim etme isteğini geri çevirdi. Salı günü Katar’ın dışişlerinden sorumlu devlet bakanı Khaled al-Attiyah şöyle konuştu: “Haşimi’nin görevi ve diplomatik normlar Katar’ı böyle bir şey yapmaktan alıkoymaktadır. Bay Haşimi başkan vekili olma görevine yeterliliği ile gelmiş ve bu görevi sürdürmektedir. Bu görevi süresince mahkum edilmemiş ve bu görevinden alınmamıştır.”Irak başbakan yardımcısı Hüseyin El-Şehristani Pazartesi günü, Katar’ın Irak hükümetindeki en yüksek Sünni yetkili olan Haşimi’ye ev sahipliği yapma kararının “kabul edilemez” olduğunu söyledi.Şehristani “Katar konumunu göz önüne almalı ve Haşimi’yi yargılanması için Irak’a geri göndermelidir.” dedi.Haşimi anayasal dokunulmazlığının bulunduğunu ve suçlu olmadığını söyledi ve Bağdat’ın iade talebinin geçerliliğini kabul etmedi.Haşimi Katar’ın başkenti Doha’da muhabirlere şöyle konuştu: ” Neden Katar’ın beni teslim etmesini istiyorlar? Kürdistan’daki yetkililer benim Irak anayasası 93 sözleşmesine göre dokunulmazlığım olduğunu söyleyerek benzer bir istekle cevap verdiler.”
yazının devamı için tıklayınız

El-Kaide ve Libya

El-Kaide 1988 yılında SSCB birlikleriyle savaşmak üzere Afganistan’ın korunması amacıyla kurulan ve amacı İsrail’in yok olması ve tüm İslam devletlerini Halifelik inancı altında birleştireceğine inanan ve bu doğrultuda saldırılar düzenleyen özellikle 11 Eylül 2001’de ABD’deki Dünya Ticaret Merkezine yapılan saldırıdan sorumlu tutulan ve bu olay sonrası dünya çapında terörist olarak adlandırılan radikal bir örgüttür.Her ülkeye farklı şekilde sızmaya çalışan El-Kaide Libya’nın doğusunda yer alan Derna’da emirlik kurarak amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmıştı ve bu da bazı ülkeleri gerek sınırlar bakımından gerekse siyasi bakımdan endişelendirmişti.Ayrıca Libya’daki iç çatışmalarda da etkisini iyice gösteren örgüt militanları Misrata gibi yoğun çatışmaların yaşandığı yerlerde muhaliflerin yanında yer alarak ve  buralarda kamplar kurarak  amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla köktendincilere askeri eğitim vermektedirler.
yazının devamın için tıklayınız