Hakkımızda

Sitemizde Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmeler ülke Koordinatörlerimiz tarafından düzenli olarak takip edilmekte ve Genel Koordinatörümüz Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Veysel AYHAN'ın katkılarıyla yayınlanmaktadır.

11 Mayıs 2012 Cuma

Suriye Krizi: Türkiye – İsrail Politikası


İnişli çıkışlı bir seyir izleyen Türkiye-İsrail ilişkileri son dönemde Suriye krizi ile birlikte bir kez daha gündeme gelmiştir. 2000’li yılların başlarından itibaren Suriye ile ilişkilerini geliştiren Türkiye’nin, Golan ve diğer konularda, İsrail ile Suriye arasında arabulucu rolü oynaması Ortadoğu Barışı açısından oldukça önemli girişimler arasında yer almıştır. Ancak, Suriye’de yaşanan 2011 isyanı ile birlikte iki ülke arasından ilişkiler derinden sarsılmaya başlarken, İsrail’in pozisyonu da ciddi şekilde tartışma konusu olmaktadır. Türkiye’nin Suriye krizinde aktif rol oynamasındaki en önemli etken yalnızca 910 kilometrelik bir ortak sınıra sahip olmaktan öteye, hem kendi ulusal güvenliği hem bölgedeki hem de uluslararası konumu açısından sorunun taşıdığı önemden kaynaklanmaktadır. Öte yandan, Esad rejiminin sağladığı sınır güvenliğinden memnun olan İsrail ise, Mısır’da, İhvancı (Müslüman Kardeşler) kesimlerin iktidara ortak olmasından dolayı Suriye’deki yaşanan krizi yakından takip etmekte ve endişe duymaktadır. Türkiye’nin sahip olduğu sınırın aksine, işgal altındaki Golan’a sahip İsrail için de, Suriye oldukça önemlidir diyebiliriz. Son dönemlerde, Türkiye ve İsrail uluslararası platformlarda, Mavi Marmara olayında karşı karşıya gelmiştir. Bu olaydan sonra ikili ilişkiler durma noktasına varmışken, Suriye krizi bu gerginliği daha derinleştirmektedir. Buna karşın, ABD tarafından yapılan açıklamalarda, iki ülkenin bu bağlamda işbirliği içine girebileceği ve ilişkileri düzeltmesi için bu fırsattan yararlanmaları gerektiğini belirtmiştir. İşbirliği içine girmeleri, çıkarlarının çatışmadığı müddetçe bir olasılık olarak ortaya çıkarken, Suriye krizine baktığımızda, iki ülkenin çıkarlarının taban tabana çatıştığını görmek mümkündür.
yazının devamı için tıklayınız

4 Mayıs 2012 Cuma

Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan İnsan Hakları ve Demokrasi başlıklı 2011 Raporunda Libya endişe verici bir ülke olarak listelendi

Libya’da son duruma bakacak olursak, bu hafta başlarında İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague tarafından başlatılan ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan İnsan Hakları ve Demokrasi başlıklı 2011 Raporunda Libya endişe verici bir ülke olarak listelendi. Hague, insan haklarının arttırılması için bunun hoşgörü üzerine inşa edilmesi gerektiğini ve Ulusal Geçiş Konseyi’nin yeni bir Libya’nın inşasında köşe taşı olacağını ifade ederek Libya’dan beklentilerini dile getirdi. Hague, stratejisinin temel hak ve özgürlükleri geliştirmek için demokratik bir çerçeve oluşturmak, devam eden insan hakları sorunlarını gözlemlemek, eski Lider Kaddafi destekçileriyle başa çıkabilmek için adil bir yargılama oluşturmak için yargı gücünün merkezi kontrolünü sağlamak üzere Geçici Hükümeti desteklemek olduğunu söyledi. Bu rapordaki devletlerde fırsatlar ve zorluklar ortaya çıkacak ancak gelecek yıllarda Libya’nın şekillenmesini daha iyi tamamlayabileceği ifade edilmektedir. Ayrıca raporda 2012 için ana hedefin oluşum sürecindeki Libya’da kadın haklarını savunacaklarını etnik ve dini azınlıklarını desteklemeye devam edeceklerini, gençlik ve kadın grupları için uzun vadeli yapılar inşa edeceklerin ve onların demokratik süreçte temsil edilmelerini sağlayacaklarını ifade etti. Libya’da ifade ve toplanma özgürlüğünün gelişmesinin kanıtı olarak,2011 sonlarına doğru Libya sokaklarında Geçici Hükümetin kendilerine karşı protesto gösterileri yapılmasına izin vermesi ve yüzlerce medya kuruluşuyla sosyal medyanın ve internet kullanımının artması gösteriliyor.
devamını okumak için tıklayınız

Katar Veliahtının Suudi Arabistan Ziyareti

Bu hafta Katar Veliahdı tarafından Suudi Arabistana bir ziyaret gerçekleştirildi. Kral Abdullah ve Katar Veliahdı Sheikh Tamim bin Hamad Al Thani arasında yapılan görüşmelerde İslam alemindeki genel durum, bölgesel ve uluslararası sorunlar ele alındı. Ayrıca iki kardeş ülkenin aralarındaki işbirliğini arttırmanın gerekliliği üzerinde durulduğu öğrenildi Bu haftaki bir diğer gelişmemiz ise Suudi Arabistan Mısır büyükelçisini istişarede bulunmak için geri çağırdı. Kahire deki elçiliğini ve İskenderiye ve Süveyş deki Konsolosluklarını da Mısırdaki Suudi Arabistan misyonları önünde gerçekleştirilen şiddet eylemlerinden dolayı kapatma kararı aldı. Suudi ve Mısırlı çalışanlara yönelik artan bu şiddet olaylarının ve bu güvensiz ortamın uluslararası normlara ve hukuka aykırı olduğu belirtildi 
Birazda diğer gelişmelere değinmekte fayda var; Çalışma bakanlığından yetkili bir kişi Suudi Arabistan’da 1.6 milyon bayan işsiz bulunduğunu ve bu bayan işsizlerin arasında Yüksek Öğrenim ve Master mezunlarının da bulunduğunu söyledi. Özel sektörde özellikle büyük şirketlerde bayanların istihdamının düşük olduğunu belirtildi. 

Kral Abdullah Asistan doktorların maaşlarında artış yapılmasını ve aylık maaşların 9.200 Suudi Riyali olması emrini verdi. Bu haber Yüksek Eğitim Bakanı Dr. Khalid bin Mohammad Al-Anqari tarafından Suudi Haber Ajansına iletildi ve Angari desteklerinden dolayı Krala teşekkür etti.

Erdoğan:''Irak'taki gelişmeler pek de hayra alamet değil''


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin lideri Mesud Barzani ile yaptığı görüşmeye ilişkin, ''Irak'taki gelişmeler pek de hayra alamet değil. Özellikle mevcut Başbakan'ın gerek kendi koalisyon ortaklarına olan davranışları, gerek Irak'taki yapılanma içerisindeki ben merkezli, adeta şartları zorlayıcı yaklaşımları, Irak'taki gerek Şii grupları, gerek sayın Barzani'yi, gerek Irakiye grubunu ciddi manada rahatsız etmektedir. Bunlar da bu süreci olumsuz şekilde etkilemektedir, bunun üzerinde durduk'' dedi.
Bunun üzerine Irak Başbakanı Nuri El Maliki, Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın açıklamalarının Irak'ın içişlerine müdahale anlamına geldiğini ileri sürdü. Irak Başbakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, Başbakan Erdoğan'ın Katar'a hareketinden önceki açıklamalarını eleştiren Nuri El Maliki, şunları iddia etti: "Sayın Erdoğan'ın son açıklamaları Irak'ın içişlerine müdahale etme yönündeki eğilimine yeni bir dönüştür. Sayın Erdoğan'ın hala bölgede hakimiyet kurma hayalleri içinde olduğu görülmektedir. Açıklama, ne yazık ki Erdoğan'ın eskiden reddettiği mezhepçi boyutu içermektedir. Ancak bu husus bütün Iraklılar tarafından bilinmekte ve reddedilmektedir. Bu bölgesel politikaların sürdürülmesi Türkiye'nin çıkarlarına zarar verecek ve onu herkese düşman bir ülke konumuna getirecektir."
yazının devamı için tıklayınız

TELÖRGÜNÜN ARDINDA YAŞAM MÜCADELESİ

Gazze’de İsrail’e karşı verilen mücadele bu hafta da hız kesmeden devam ediyor. İsrail hapishanelerinde yaşam mücadelesi veren Filistinliler için yapılan grevin 12.günü bugün itibariyle geride kaldı. İsrail hapishanelerindeki esirler için ise tüm Filistin tek vücut olmuş durumda. El Aksa televizyonuna açıklamalarda bulunan Dayanışma Vakfı Başkanı Ahmet Betawi hapishanelerdeki grevlerin devam ettiğini ve koşulların iyileştirilmesi için kararlı olduklarını vurguladı. Yapılan grevin tüm Filistinlilerin ortak tepkisi olduğunu vurgulayan Betawi, bu konuda El Fetih ve Hamas’ın üzerine düşeni yerine getirmesini söyledi.1 Öte yandan yapılan İsrail tarafı ise yapılan grevi sonlandırmak için baskıcı politikalar izlemeye devam ediyor ve sorunun uluslararasılaşmasını engellemeyi hedefliyor.2 Gazze’deki bir diğer gelişme ise Hamas lideri Halit Meşal’in Mısır ve Katar ziyaretleriydi.27 Nisan Cuma günü yapılan Ziyaretlerin içeriği ise başta İsrail hapishanelerindeki Filistinli esirlerin durumu olmak üzere Kudüs’ün Yahudileştirilmesi sorunu ana gündem maddelerini oluşturmuştur.3 Son olarak bu hafta Gazze’de yaşanan bir başka sorun ise Gazzeli balıkçıların İsrail deniz kuvvetleri tarafından tutuklanmasıdır. El Aksa televizyonunun yayınlamış olduğu habere göre balıkçılara İsrail kuvvetleri tarafından ateş açıldı ve bazı balıkçılar tutuklanarak Ashdod limanına götürüldü.4 Bu hafta Gazze’de temel sorun Filistinli esirlerin İsrail hapishanelerinde çektikleri çile ve İsrail tarafından gerçekleştirilen insanlık dışı uygulamalar vardı. Sonuç olarak her iki tarafında bu konuda geri adım atmayacağını söyleyebiliriz.

SUDAN’DA NELER OLUYOR

Sudan, Güney Sudan’ın bağımsızlığını ilan etmeden önce devlet yapısı olarak zayıf bir devlet statüsünde yer almaktaydı, özellikle 11 Eylül terör saldırıları sonrasında ABD açısından bu zayıf devletler büyük bir tehdit oluşturmaktaydı. Devlet terörizm, insan hakları ihlalleri, uyuşturucu, gelir dağılımı eşitsizliği, demokrasi yoksunluğu gibi ABD’nin çizmiş olduğu ideal norm ve standartlara uyum göstermemekteydi. Devlet içersindeki etnik sorunların da varlığı devleti bölünmeye götürdü. Fukuyama’nın Devlet İnşası kitabında belirttiği gibi bu tarz zayıf ve yeniden inşa edilmesi zayıf devletler olarak adlandırılmış çözüm olarak ise bu tarz küçük devletlerin parçala bölünüp yeniden inşa sürecine başlanması gerektiği öne sürülüyordu. Buradan da anlaşılacağı üzere Sudan gibi zayıf bir devletin parçalanıp ayrı devletler olarak yeniden güçlendirilmesi hegomanik devletler açısından daha yerinde görülmüş ve bir bakıma bu parçalanma süreci bu devletlerce desteklenmiş ya da bu sürece müdahalede bulunulmamıştır.
yazının devamı için tıklayınız

Tunus Cumhurbaşkanının İran nükleer enerjisi ile ilgili yorumu

Bu hafta boyunca Tunus’ta iki önemli açıklama dikkatleri çekti. İlki, Ennahda partisi kurucu üyesinin Suriye ile ilgili yaptığı yorum; ikincisi, Tunus Cumhurbaşkanının İran nükleer enerjisi ile ilgili yorumu. Bunlara şimdi kısaca değineceğim. 
Suriye’de yaşananlar konusunda herkes bir şeyler biliyor. Bu günlerde orada zor günler yaşanıyor. Esad koltuğunu bırakmamak için birçok cana kıydı. Ancak halk onu istemiyor. Bu yaşanan büyük gerginlik çevre ülkeler de etkiliyor. Esad’ın rejimi şuan uluslararası gündeme oturan önemli bir sorundur. Birçok ülke bu konuda çalışma yürütüyor. Ennahda kurucu üyesi de konferansa gittiği Türkiye’de bu konuda konuştu. Ennahda Parti kurucusu üyesi Abdelfettah Mourou Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisi tarafından düzenlenen Arap Baharı Konferansı’na (28.04.2012) katıldı. Arap Dünyasının ve Türkiye’nin birçok açıdan benzer olduğunu ve Tunus’un gelişim açısından attığı adımlarda Türkiye’yi örnek aldığını belirtti. Bunun yanı sıra Suriye için de Esad’ın artık gitmesi gerektiğini yoksa sonunun Kaddafi gibi olacağını belitti. Ayrıca Arap Dünyasındaki tüm diktatör rejimlerin gideceğini de belirtti. Esad’ın gitmemesinin nedenini de diktatör bir kişiliğe sahip olmasından kaynaklandığını belirtti. Tunus, Türkiye gibi birçok ülke ve BM bu konuda birçok görüş bildirdi. Bu konunun artık çözüme kavuşmasını istiyorlar. Bu katliamın durdurulması için çalışıyorlar. Ancak olay hala sıcaklığını korumakta. Yakın gelecek bize bu konu hakkında kesin çözümler getirecektir.
yazının devamını okumak için tıklayınız

MISIR'DA SEÇİMLER

Mübarek rejimi döneminde Dışişeri Bakanı görevinde bulunmuş olan ve eski Arap Birliği Genel Sekreteri olan aday Amr Musa seçim çalışmalarına hızlı bir şekilde başladı.Amr Musa,ülkeye ait bir güvenlik komisyonu oluşturulmasını önerdi.Komisyonda bakanlar ve komutanların bulunması gerektiğini ve önemli konularda da orduya danışılması gerektiğini ekledi.Oluşturulması düşünülen bu komisyonun sadece güvenlik konuları ile sınırlı kalmayıp birçok konuda aktif rol alması gerektiği söylendi.Böyle bir yapının halkın özgür iradesini kısıtlayacağını düşünen halk ise bu fikre hiç sıcak bakmıyor.Amr Musa’nın böyle bir fikri ortaya atmasının arkasında ise ordunun desteklediği aday olan Ömer Süleyman’ın seçim komisyonu tarafından yarış dışı bırakılmasının ardından Amr Musa’ya destek vermesi olduğu düşünülüyor.

Mübarek döneminde Başbakanlık yapmış olan Ahmed Şefik’in adaylığına yapılan engellemelere karşı çıkışlar olmuştu.Bu itirazları değerlendiren Yüksek seçim komisyonu Şefik’in adaylığına onay verdi.Ahmed Şefik’e getirilen yasağın arkasındaki neden olarak Mübarek döneminde yapmış olduğu üst düzey yöneticilik gösteriliyordu.Yüksek Seçim Komisyonu ise eski üst düzey yöneticilere 10 yıl siyasi yasak getiren bu düzenlemenin anayasaya uygun olmadığını söyleyerek Yüksek Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması gerektiğini ekledi.
yazının devamı için tıklayınız

SUDAN'DAKİ FELAKETE UYANIN

Uluslararası toplum tehlikeye bir an önce uyanmazsa, yan yana uyum içinde yaşayan iki Sudan düşü, bir nesil için daha kaybedilmiş olacak. Sudan yanıyor, dünya esniyor. Kuzey-Güney sınırı boyunca çatışmalar çoğalıyor, topyekûn savaş alametleri veriyor; BM ise muğlak biçimde yeni yaptırımlardan söz ediyor. Hartum'un meclisi, yeni bağımsız Güneysudan'ı 'düşman' ilan ediyor, petrol kuyuları yanıyor, siviller bombalanıyor, insani felakete koşuluyor; Afrika Birliği'nin terk edilmiş arabulucusu Thebo Mbeki ise yapabileceği pek bir şey olmadığını ima ediyor. Anlaşılan, küresel iş düzeninde sudan'a biçilen değer yüksek değil.
yazının devamını okumak için tıklayınız