Hakkımızda

Sitemizde Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmeler ülke Koordinatörlerimiz tarafından düzenli olarak takip edilmekte ve Genel Koordinatörümüz Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Veysel AYHAN'ın katkılarıyla yayınlanmaktadır.

SURİYE


SURİYE GÜNDEMİ SON ÜÇ AYIN ÖZETİ
Tuğba KOÇAK
08.06.2012



DÜNDEN BUGÜNE SURİYE
Ortadoğu’da meydana gelen Arap Baharı yada Arap devrimi olarak adlandırabilecek olan süreç Tunus’ta başlamış Mısır, farklı görüş olmakla Libya, Yemen ve 15 Mart 2011 itibariyle muhalif halkın ayaklanmasıyla Suriye’de de başladı ve hala devam eden bir sürecin içerisindeyiz.Fakat Suriye’deki olaylar Tunus yada Mısır gibi kısa süreli gerçekleşmedi, Beşar Esad yönetiminin muhalefeti askeri operasyonları ile bastırması sonucu, yaklaşık 9.000 bin kişinin öldüğü belirtilmektedir.12 Nisan 2012’de BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın Suriye’deki çatışmayı durdurmak için hazırladığı altı maddelik plan Esad yönetimi tarafından kabul edildi.Bu planın içeriği; askerlerin ve ağır silahların kent merkezlerinden çekilmesi, mahkumların serbest bırakılması, tıbbi ve insani yardıma ihtiyaç duyanlara bu yardımın ulaşması, gazetecilerin serbest dolaştırılmasına izin verilmesi gibi maddeler bulunmaktaydı.Altı madde kabul edildi fakat bugün geri bakıldığında bunların ne kadarı uygulandı? Bunlar uygulanmamakla beraber hala şiddet devam etmektedir.

Şiddet konusunda iki tarafta topu birbirine atmakta ve olayları farklı değerlendirmektedir.Saldırılar

Esad rejime göre, El-Kaide ve başka ülkelerle işbirliği içinde olan muhalefet yapmakta ve Esad’ın kabul ettiği ateşkesi baltalamaya çalışmakta, Muhalefete göre ise yönetim hala saldırıları kesmemiş, Annan planını sadece kabul etmekle kalmıştı.Bu durum karşısında son sözü BM’nin Suriye’ye yolladığı, şu an sayısı 200’e çıkan gözlemciler karar verecek.BM Gözlemciler Heyeti Başkanı General Robert Mood, gözlemcilerin ihlalleri gözlemlediklerini, belgelediklerini ve haftalık rapor sunduklarını belirtmiştir.Haftaiçi de BM gözlemci konvoyundan oluşan 4 araca saldırı gerçekleşmiştir.[1]Geçen hafta Şam’da meydana gelen 55 kişinin öldüğü 400 kişinin yaralandığı saldırının BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon tarafından yapılan açıklamanın El-Kaide tarafından gerçekleştirildiğini belirtti.Şam Hükümeti BM Güvenlik Konseyi’ne verdiği listede 26 kişinin isimlerini sundu ve bu kişiler Tunus veya Libya vatandaşı oldukları oradaki isyanlara katılıp, ardından Suriye’ye gelip muhalefet tarafında yer aldıkları ve bu kişilerin El-Kaide üyesi oldukları belirtilmiştir.[2]Suriye’deki muhalefete ise Türkiye ve Lübnan’dan kaçak silah temin edildiği ve Suudi Arabistan ve Katar’da Şam hükümeti tarafından ülkede karışıklık çıkaran gruba yardım ederek, ülkedeki huzursuzluğa neden olmasından dolayı suçlanıyor.

Diğer taraftan ise bir istifa haberi geldi.Suriye Ulusal Konseyi, Esad rejimine karşı muhalefeti tek çatı altında toplayıp, daha güçlü mücadele etmek için yedi muhalif grubun birleşmesiyle kurulmuştu.Suriye Ulusal Konsey Başkanı Burhan Galyun grup içindeki artan ayrışmalar ve eleştiriler nedeniyle istifa edeceğini açıkladı.Paris’te yaşayan Galyun, iktidarı tek elde toplamakla, Müslüman Kardeşlere yakın olmakla ve Suriye’deki muhaliflere yeterince destek vermemekle suçlanıyordu.Mart ayında Suriye Ulusal Konsey rejim karşıtı grupları koordine etmek için askeri büro kurmuş fakat Özgür Suriye Ordusu büro ile çalışmayacağını belirtmişti[3]Esad ise yaptığı son konuşmada dış müdahaleyi destekleyen Suriye Ulusal Konseyi ile diyaloğa girmeyeceklerini söyledi.

Şiddetin hala devam ettiğini kanıtlayan bir olay 25 Mayıs’ta gerçekleşen ve 49 çocuk 24 kadın olmak üzere en az 108 kişinin öldürüldüğü Hula katliamıdır.Esad parlamentoya hitaben yaptığı konuşmada ise bu saldırının teröristler tarafından gerçekleştirildiğini belirtmiştir.Saldırıyı gerçekleştirenleri canavarlar olarak niteledi.[4]Bu katliamdan sonra İngiltere, ABD, Kanada, Almanya, Fransa gibi ülkeler uluslararası eylem gerçekleştirerek Suriye diplomat ve büyükelçileri sınır dışı ettiler.[5]Ülkeler diplomatik bağlarını keserken, Annan Planı ve BM tarafından gönderilen gözlemcilerin ülkede bulunması, Suriye’deki şiddette değişiklik yaratmadı ve şu an herkesin aklındaki soru bir yılı aşkın süredir devam eden can kaybına nasıl dur denileceği, askeri bir müdahalenin gerçekleşip, gerçekleşmeyeceğidir.







SURİYE GÜNDEMİ
Tuğba KOÇAK
14.05.2012


Suriye’de, BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın hazırladığı barış planı çerçevesinde kabul edilen ateşkesin, bölgeye gönderilen uluslararası silahsız gözlemciler tarafından denetlenmesi devam etmektedir.Yapılan açıklamalar sonucu şu an bölgede 70 kişinin bulunduğu ve giderek gözlemci sayısının artması planlanmaktadır.Kabul edilen ateşkes sonucu şiddetler bitmedi ve geçen hafta kimine göre “intihar saldırıları” kimine göre ise “terörist saldırıları” olarak adlandırdıkları Şam’da meydana gelen olayda en az 55 kişi ve 400 kişiye yakın yaralı olmuştur.Diğer taraftan 7 Mayıs 2012 tarihinde yapılan parlamento seçimleri yapılmış, sonuçlar için sandıkların hepsinin açılması beklenmektedir.

Uluslararası gözlemciler Suriye’nin pek çok yerlerinde çalışmalarını sürdürmektedir.BM uluslararası gözlemci heyetinin sözcüsü 70 gözlemcinin bulunduğunu ve ilerleyen günlerde sayının artacağını söylemiştir.Gözlemciler sadece asker değildir.Örneğin; Homs ilinde şu an 9 gözlemci bulunmakta, bunlardan 8’i asker 1’i ise sivil gözlemci bulunmaktadır.Gözlemciler İki tarafa da şiddetleri durdurma çağrısında bulunuyor ve ülkenin her köşesini gezerek halkla iletişime geçerek, incelemelerde bulunmaktadır.Geçtiğimiz günlerde ise çalışmaları süren gözlemci heyetine bombalı saldırı gerçekleşmiştir.BM Gözlemciler Heyeti Başkanı General Robert Mood yaptığı açıklamada; içinde uluslararası gözlemciler, koruma ve güvenlik güçleri, muhabirlerden oluşan kişilerin bulunduğu aracın Dera yolundan geçisi sırasında bomba patladığını ve gözlemci heyeti koruma güçlerinden ve bir gazetecinin yaralandığını ve Suriye’de şiddetin hala bulunduğunu belirtmiştir.[1]

Suriye saldırılar hala devam etmekte ilk saldırı, Şam’da bomba yüklü araçların 55 kişinin ölümü yaklaşık 400 kişinin ölümün neden olan patlamadır.Patlama Şam’ın güney bölümünde yer alan Kazaz bölgesinde olmuş ve hükümet tarafından “terörist saldırıları” olarak nitelendirilmiştir.Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi yaptığı açıklamada meydana gelen saldırılarda El-Kaide’nin izler taşıdığını ve Esad Hükümeti tarafından kabul edilen ateşkesi engellemek için Suriye’de olumsuz bir tablo çizmek amacıyla yapıldığını söylemiştir.Elinde El-Kaide’ye bağlı 26 teröristin isminin olduğu liste bulunduğunu, bu listeyi de BM’ye sunduğunu söylemiştir.Bu saldırıların destek olmadan gerçekleşmeyeceğini belirterek, bu güçlere bazı Arap ve dünyadaki devletlerin silah ve finansman sağlayarak işlerini kolaylaştırmıştır.Geçen hafta yakalanan Lütfutullah-II gemisiyle bu destek veren ülkelerden Libya ve Türkiye’nin bazı ülkelerle işbirliği yaparak ülkedeki saldırıya destek olduklarını söylemiştir.[2]Ülkedeki diğer bir saldırı ise Homs’da gerçekleşmiştir.Harp akademisi taşıyan bir araca yapılan saldırı da 4 öğrenci 1 asayiş gücü mensubu ölmüştür.[3]7 Mayıs’ta yapılan ve rejim karşıtları tarafından boykot edilen ilk çok partili parlamento seçimlerine toplam 7.195 kişi 250 koltuklu parlamentoda yer alabilmek için aday oldu.Seçimlerdeki gözlemciler seçime katılımın düşük olduğunu söyledi.Hala ülkede şiddetin devam etmesi yapılan seçimlerin ülke için fayda getirmeyeceğini de ortaya koymuştur.[4]

Suriye’de şiddet hala devam ederken yapılan çabalarda beklenen sonuç vermemekte, ateşkes kabul edilmeden önceki kayıplarda azalma gözükmekte fakat her gün bombalı haber saldırısı gelmektedir.Parlamento seçimleri hem tek tarafın rıza ile yapılmış, muhalefet kanadı seçimi boykot edip katılmamış, hem de hala ülkede şiddet devam etmektedir.Ülkenin böyle kargaşa ortamında yapılan sağlıklı seçimlerin olması mümkün değildir.



Suriye Krizi: Türkiye – İsrail Politikası
Nazlı AYHAN ALGAN, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı, A.İ.B.Ü. U. İlişkiler Böl.
09.05.2012




İnişli çıkışlı bir seyir izleyen Türkiye-İsrail ilişkileri son dönemde Suriye krizi ile birlikte bir kez daha gündeme gelmiştir. 2000’li yılların başlarından itibaren Suriye ile ilişkilerini geliştiren Türkiye’nin, Golan ve diğer konularda, İsrail ile Suriye arasında arabulucu rolü oynaması Ortadoğu Barışı açısından oldukça önemli girişimler arasında yer almıştır. Ancak, Suriye’de yaşanan 2011 isyanı ile birlikte iki ülke arasından ilişkiler derinden sarsılmaya başlarken, İsrail’in pozisyonu da ciddi şekilde tartışma konusu olmaktadır. Türkiye’nin Suriye krizinde aktif rol oynamasındaki en önemli etken yalnızca 910 kilometrelik bir ortak sınıra sahip olmaktan öteye, hem kendi ulusal güvenliği hem bölgedeki hem de uluslararası konumu açısından sorunun taşıdığı önemden kaynaklanmaktadır. Öte yandan, Esad rejiminin sağladığı sınır güvenliğinden memnun olan İsrail ise, Mısır’da, İhvancı (Müslüman Kardeşler) kesimlerin iktidara ortak olmasından dolayı Suriye’deki yaşanan krizi yakından takip etmekte ve endişe duymaktadır. Türkiye’nin sahip olduğu sınırın aksine, işgal altındaki Golan’a sahip İsrail için de, Suriye oldukça önemlidir diyebiliriz. Son dönemlerde, Türkiye ve İsrail uluslararası platformlarda, Mavi Marmara olayında karşı karşıya gelmiştir. Bu olaydan sonra ikili ilişkiler durma noktasına varmışken, Suriye krizi bu gerginliği daha derinleştirmektedir. Buna karşın, ABD tarafından yapılan açıklamalarda, iki ülkenin bu bağlamda işbirliği içine girebileceği ve ilişkileri düzeltmesi için bu fırsattan yararlanmaları gerektiğini belirtmiştir. İşbirliği içine girmeleri, çıkarlarının çatışmadığı müddetçe bir olasılık olarak ortaya çıkarken, Suriye krizine baktığımızda, iki ülkenin çıkarlarının taban tabana çatıştığını görmek mümkündür.

ABD’nin bölgedeki önemli iki müttefiki olan Türkiye ve İsrail, yaşanan olaylardan ötürü, ilişkileri koparma noktasına gelmiştir. Türkiye basınında görülen anti İsrail tutuma rağmen, İsrail politikasında -Batının desteğini arkasına almak için- anti Türkiye propagandalar durdurulmuştur ve ilişkilerin bozulmasında öncelikli ülke olmayacaklarını açıklamışlardır. Buna karşın, iki ülke arasında yaşanan bu gelişmeler, Suriye konusunda da çakışma göstermektedir. Türkiye, Suriye krizinde aktif rol oynayarak, krizin bir an evvel çözülmesinden yana olmakta ve gerektiğinde askeri müdahalede bulunacağını üstü örtülü dile getirmektedir. Muhalifleri desteklediğini her fırsatta dile getiren ve bu doğrultuda somut adımlar atan Türkiye, Suriye Krizinin oldukça önemli olduğunun bilincindedir. 

Öte yandan, İsrail ise, açık bir şaşkınlık içerisinde olmakla beraber, bu krizin uzun sürmesinden yana bir tavır sergilediğini gösterircesine sessizliğini korumaktadır. İsrail, Suriye ile ilgili açıklamalardan kaçınarak, uzaktan izlemeyi tercih etmektedir. Fakat İsrail de, Suriye’nin kendi çıkarları açısından önemli bir yere sahip olduğunun farkındadır. Dolayısıyla, her iki ülkenin sergilediği bu tavır, Suriye krizinde, ikilinin çıkarlarının ve beklentilerinin çakıştığını gözler önüne sermektedir. Diğer yandan iki ülke arasında yaşanan çıkar çatışmasını analiz ettiğimizde, Suriye sınırları dâhil olmakla beraber, yöneten kesimin kimin olacağı, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyup koruyamayacağı veya Suriye’nin parçalanıp parçalanmayacağı gibi bir takım sorular karşılık bulmuş değildir. Buradan hareketle, Türkiye’nin sınır komşusu olan Suriye’nin yaşadığı krizle, Türkiye için bir tehdit ve fırsat niteliği taşıdığı düşünülmektedir. Aynı zamanda İsrail ile de sınır komşuluğu bulunan Suriye, bu ülke içinde oldukça önemli bir yere sahiptir ve Suriye iki ülke içinde oksimoron bir durum teşkil etmektedir.

Türkiye, her fırsatta insani kaygıları dile getirerek, muhaliflere destek vermekte ve rejimin bir an önce değişmesini gerektiğini ve meşruiyetini yitirdiğini vurgulamaktadır. Çadır kentlerin sayısının günden güne artırılmasıyla, Türkiye, Suriye krizinde somut bir rol oynadığını göstermektedir. Öte yandan yayınladığı yaptırım kararları ve açıklamalarıyla da, bu ülkenin geleceğiyle yakından ilgilendiğini, herkese göstermektedir. Annan Planı’nın uygulanıp uygulanmayacağını beklemeyi uygun görerek, 5. Maddenin ihlali durumunda, NATO ülkeleri ile birlikte bir müdahale de bulunacağını söylemek mümkündür. Son yapılan açıklamalarda, Annan Planı’nın başarılı olacağına inanmadıklarını dile getirip zaferin yakın olacağını vurgulayarak, olası bir müdahaleye hazır olduklarının sinyallerini verdiği söylenebilir. Türkiye öncelikli olarak, bölgesel gücünün artmasından yanadır. Türkiye için Sünni bir rejimin kurulması yarar sağlayacak ve bu doğrultuda, Türkiye’nin gücü bölgede bir kez daha artacaktır. Dolayısıyla, Suriye’nin, bir devlet olarak siyasal ve teritoryal bütünlüğünü korumasından yanadır. Bu sayede, Şam ile ilişkilerini geliştirebilecek ve bölgesel yükselişe geçebilecektir. Aksi takdirde, mezhepsel ve etnik olarak bölünmüş bir Suriye, Türkiye için tehdit taşımaktadır. Özellikle, Kürtlerin özerklik kazanması veya düşük bir ihtimal de olsa iktidar üzerinde etkin bir güç olmaları, Türkiye açısından tedirginlik yaratabilir. Türkiye, Suriyeli Kürtlerin, kendi kontrolü dışında bir statü kazanmasını sıcak karşılamamaktadır. Türkiye olası bir Irak benzeri bir Kürt Özerk Bölgesiyle karşı karşıya kalmak istememektedir. Olası bir bölünme durumunda, Türkiye’nin sınırlarında güvenlik sorunu başlayabilir ve etnik çatışmaların yaşanmasına zemin hazırlanabilir. Bu yüzden, Türkiye, Suriye’nin birliğinden yana bir tavır sergilemektedir. Aynı şekilde Şii bir yönetimin devam etmesi de, Türkiye için bir tehdit oluşturmakla beraber, İran’ın bölgesel gücünü artırabilir. Dolayısıyla, Türkiye için olabilecek en iyi senaryo, Esad rejiminin devrilmesi ve Sünni bir yönetimin başa gelmesidir. Ülkenin bütünlüğünün ise asıl hedef nokta olduğu söylenebilir. Öte yandan, yaşanan mülteci akımına Türkiye’nin ne kadar dayanabileceği de muammadır.

Öte yandan, İsrail açısından bakacak olursak ise, İsrail’deki genel kanının, Esad rejiminin devam etmesi yönünde olduğunu ifade etmek mümkündür. “Bildiğim tiranla dans etmek daha iyidir” sözü İsrailliler tarafından günlük olarak kullanılagelir olmuştur. Çünkü Esad rejimi, bildikleri bir düşman olmakla beraber, ne tür bir politika izleyecekleri doğrultusunda genel bir tecrübeye sahiptirler. Diğer Sünni Araplar kadar anti İsrail öğeleri taşımamaktadırlar. Fakat buna karşın, Esad’ın gidip gitmeyeceği konusunda net bir konsensüse varabilmiş değillerdir. İsrail, yaşanan gelişmeleri, Türkiye’nin aktif politikasına karşın, uzaktan sessizce izlemeyi uygun görmüştür. İsrail, yaşanan krizin uzun sürmesinin kendi çıkarlarına yarayacağı konusunda hem fikirdir. Çünkü Arap coğrafyasının, Filistin meselesinden uzaklaşarak kendi sorunlarıyla ilgileniyor olması, İsrail açısından, bir sonraki adım için vakit sağlamış olacaktır. Onlara göre, Filistin meselesinde uzaklaşıp, Arap dünyasının, kendi baharlarına yönelmiş olması, Filistin davasının önceliğini azaltmaktadır. Dolayısıyla, İsrail, Arap Baharını durdurmayacağının farkında olduğundan sürecin daha uzun sürmesinden yanadır demek yanlış bir tespit olmayacaktır. Öte yandan, Mısır’da İhvan ve Selefilerin iktidara gelmesiyle birlikte, İsrail, bölgedeki en önemli müttefikini kaybetmiştir. Mısır ile olan ilişkilerin eskisi gibi olmayacağının bilincinde olan İsrail’in, Suriye’de yaşanan krizi yakından takip etmekle beraber, bekle ve gör politikası izlediğini belirtmek mümkündür. Suriye’deki krizin uzun sürmesinden yana olmalarındaki bir diğer husus ise Golan sorunudur. Çünkü bu sürecin uzun sürmesinin ve bölgenin istikrara kavuşmasının geç olması, gözleri Golan’dan uzaklaştıracak ve geriye dönüp Golan’ı istedikleri takdirde, İsrail bu konuda isteksiz davranacaktır. Türkiye ile İsrail’in çakıştığı bir diğer nokta ise, Suriye’deki rejimin kimin eline geçeceğidir. İsrail, Suriye’deki rejimin, Sünni bir yönetime geçmesini tedirginlikle karşılamaktadır. Olası bir Sünni rejimle, beraber, İsrail bölgede yalnızlaştırılarak, gücünü kaybetmesi ve güvenlik sorunlarının artması demektir. Bu yüzden, İsrail, Suriye’de Sünni bir yönetimi desteklememektedir. Federal bir sistemin oluşması, İsrail açısından, faydalı olmakla birlikte ikinci bir Hizbullah örneği de ortaya çıkma ihtimali de tedirginlik yaratmaktadır. Federal bölgedeki Sünni rejimlerin radikalleşmesi ve kontrolsüz saldırılarda bulunması ciddi kaygılara yol açacaktır. Diğer yandan Şii ve Kürtler, İsrail’e tam anlamıyla güvenmemekle beraber, Sünniler gibi anti İsrail bir politika yürütmemektedirler.

Fakat İsrail’i asıl tedirgin eden bir diğer husus, Arap baharı süresinde, devrilen ve devrilmek istenin tüm liderlerin İsrail ile özdeşleştirilmeleri ve bu isyanın içindeki anti semitik ve anti İsrail öğelerin fazlasıyla yer almasıdır. Muhaliflerin söylemleri ve kullandıkları araçlarda, anti semitik ve anti İsrail öğeler dikkat çekmektedir. Dolayısıyla, oluşabilecek, Sünni birliğin ve kazanılacak istikrarın sonrasında, İsrail’in ciddi bir sorunla karşı karşıya kalması an meselesidir. Çünkü Sünni birliğinin bir sonraki adımının, Filistin davası olacağını tahmin etmek zor değildir. Bu yüzden, bölge de isyanların ve iç savaşların uzun sürmesi, aynı zaman da devletlerin tekelci Sünni bir yönetimden uzak kalması, İsrail açısından, daha az tehlike demektir.

Sonuç olarak, Suriye krizi, her ne kadar, Washington’ın iddia ettiği gibi, Suriye, Türkiye ve İsrail ilişkilerinin gelişmesinde önemli bir fırsat olduğu sözlerinin aksine, Suriye krizi iki ülkeyi karşı karşıya getiren bir krizdir demek yanlış olmayacaktır. Türkiye için, siyasi ve toprak birliğini sağlamış bir Suriye önem arz ederken, İsrail için, mezhepsel ve etnik bölünmüş bir Suriye daha güven vericidir. Türkiye’nin bir an önce çözüme ulaştırma çabası ve Suriye’nin birliğini sağlamasına yönelik attığı adımlar, Türkiye’nin bölünmüş bir Suriye üzerinde etkilerini yitirmeyi göze almadığını göstermektedir. Alevi, Kürt ve diğer etnik ve mezhepsel bölünmeler, Türkiye’nin bölgedeki gücünü kaybetmesine sebep olacakken, Sünni bir rejimin başa gelmesiyle beraber, Türkiye bölgedeki gücünü artırmayı hedeflemektedir. Buna karşın, Sünni bir rejimin başa gelmesiyle beraber, Mısır, Ürdün ile birleşebilme olasılığı taşıyan Suriye, İsrail’i bölgede yalnızlaştırarak, Filistin ve Golan meselesine öncelik verecektir. Fakat bölünmüş bir Suriye, İsrail’in için daha az tehditkâr olmakla beraber, Kürtler ve Alevilerin, Sünnilerin Akdeniz’deki gücünü azaltacaktır. Kısacası, Suriye’deki kriz, hem Türkiye’yi hem de İsrail’i yakından etkileyecek ve iki ülke arasında yaşanacaklar ilişkilerin seyrini belirleyecektir demek yanlış olmayacaktır.


* Çalışma, 02- 06, 05,2012 tarihleri arasında İsrail’de yapılan görüşme ve gözlemlere dayanmaktadır.
* Ayhan, Veysel, Sunuş, “The Impacts of Syria Crises on the Turkey – Israel Relation”, Moshe Dayan Center, Tel Aviv Univ, 3. 05. 2012

KAYNAK: ORSAM







SURİYE GÜNDEMİ
Tuğba KOÇAK
07.05.2012



Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın Suriye’deki çatışmayı sona erdirmek için altı maddelik barış planı maddelerini Suriye Hükümeti kabul etmiştir.12 Nisan’da yapılan ateşkes ardından BM ateşkesi denetlemek için görevlendirilen silahsız gözlemci grubu başkanı ekibin yakında iki katına çıkacağını belirtmiştir.[1]Diğer taraftan ise BM barış koruma başkanı Herve Ladsous, Esad yönetiminin ordusunun hala ağır silahları şehirlerde tuttuğunu ve iki tarafında ateşkes konusunda verdiği sözleri tutmadığını söylemiştir.Şu an Suriye’de 34 silahsız gözlemci bulunmakta ve şehirlerde havan topları, zırhlı askerler ve diğer ağır silahlar bulunmaktadır.Altı maddelik barış planı çerçevesinde Esad ve BM Suriye özel temsilcisi Kofi Annan kentlerden silahların ve birliklerin geri çekilmesi konusunda anlaşmışlardı ve Suriye silahları geri çekeceğini söylemişti.Fakat Losous’un açıklamasına göre gözlemcilerin pek çok yerlerde zırhlı askeri birliklerin ve havan toplarını gördüğünü ve hükümet grupları ve muhalefetin de ateşkesi bozduğunu halbuki bütün grupların şiddetin bitmesine ihtiyacı var olduğunu söylemiştir.Ateşkesten hemen sonra şiddet azaldı fakat şimdi yeniden artmıştır.12 Nisandan beri yani ateşkes yapıldığından beri en az 34 çocuğun öldüğü söylenmektedir.BM Suriye güçlerinin Mart 2011’den beri rejime karşı çıkan 9.000 kişi öldürülmüştür.[2]Annan sözcüsü barış planının rayında gittiğini söylese de son Halep’te meydana gelen, hükümeti protesto eden gruba müdahale edilerek, yaklaşık 200 öğrenci tutuklanmıştır.Protesto gösterisini dağıtmak içinde canlı mermi ve göz yaşartıcı gaz kullanıldığı söylenmiş, üniversite ise mevcut akademik yılın geri kalanı için tüm sınıfları askıya aldığını belirtmiştir.Halep’teki bu olayda İnsan Hakları Suriye Gözlemevi’ne göre 4 öğrencinin öldüğü söylenmektedir.Bu yaşanan olaylar ise barış planının uygulanmak için verilen sözlerin yerine getirilmediğini göstermektedir.[3]

Diğer taraftan, rejim destekçisi haber ajansı ise Suriye’de son zamanlarda çok sayıda muhalefetin teslim olduğunu belirtmiştir.Homs, İdlib, Şam, Lazkiye “muhtelif şekillerde oyuna getirilen, fakat ellerini kana bulamayan” şeklinde nitelendirilen yaklaşık 168 kişinin teslim olmuştur.Bunlar anayasalara aykırı olarak yeniden silah taşımama, kamu ve özel mülkleri sabote etme eylemlerine katılmama konularında yazılı taahhütte bulunarak teslim olanlar, serbest bırakılıp normal hayatlarına dönmeleri ve silahlarıyla teslim olanlarda ise haklarındaki yasal işlemler durdurulmuştur.[4]

Suriye’de son zamanlardaki önemli konulardan biri ise, 7 Mayıs 2012’de yapılacak olan parlamento seçimleridir.Yaklaşık 40 yıl boyunca uygulanan tek parti rejimi bu seçimlerle son bulacağa benziyor.Seçime iktidar partisi ve 11 yeni parti katılmakta, 710’u kadın olmak üzere 7.000 fazla aday 250 koltuk kapasiteli parlamento için yarışıyor.1.986.035 kişi stratejik illerde oy kullanma hakkına sahiptir.Başkent Şam, Halep, Lazkiye, Tartus gibi kentlerde daha fazla olmak üzere adayların fotoğraflarının afişler yer almaktadır.Suriyeliler seçimin ülkeye barış getireceğine inanmaktadır.[5]Diğer bir haber kaynağına göre ise bu seçim göz boyamak için yapıldığı ve güç dengesinde herhangi bir değişikliğin olmayacağı belirtilmiştir.Seçimlerin güvensizlik, şiddet, cinayetlerin devam ettiği bir ortam yapılacağı için muhalefet bu seçimi, Esad tarafından yapılan bir göz boyama olarak değerlendirmektedir.[6]

Yeni anayasa ve seçim kanunu onaylanmasından sonra yapılacak seçimlerde kurulacak parlamento ülkede demokrasiyi geliştirmek ve istenen reformlar için bir adım olarak değerlendiriliyor.İlerleyen günlerde yapılan parlamento seçimlerinin ne kadar etkili olacağı merakla bekleniliyor.





SURİYE GÜNDEMİ
Tuğba KOÇAK
23.04.2012



BM  Suriye temsilcisi Kofi Annan’ın sunduğu Annan Planı,  Suriye halkının istek ve ihtiyaçlarına yanıt sunacak siyasi süreç, sivillerin korunması için BM gözetiminde her türlü silahlı şiddete son verilmesi, insani yardım sevkiyatının sağlanması vs. gibi maddeleri içeren planı Esad yönetimi geçtiğimiz haftalarda kabul etti, fakat bundan sonra ise çok daha önemli bir süreç başladı, bu plana iki tarafında nasıl uygulayacağı sorununu gündeme getirdi ve Annan iki tarafa da 12 Nisan’a kadar ateşkesin sağlanması için mühlet verdi. BM Güvenlik Konseyi’nden bunun denetlenmesi için 30 kişiden oluşan silahsız uluslararası gözlemcilerin Suriye’ye yollanması ve buradaki olayları rapor etme görevi konsey üyeleri tarafından onaylandı[1].
   Annan Planı’nı Esad rejiminin uygulayıp uygulamadığı konusunda kaynaklar bize net bir şey söyleme imkanı vermemektedir. Rejim taraftarları, muhaliflerin, ateşkes ilan ettikten sonra saldırıların daha da artırdığı, Şam’da güvenlik güçlerine saldırdığını, Dera’da asayiş devriyesine saldırarak iki çavuşun ölümüne sebep olduğunu, Homs’un Zehra semtinde sivil evine saldırı düzenlediği, Lazkiye’de sağlık merkezinin ateşe verildiği gibi bilgiler şiddetin sona ermediğini ve muhaliflerin saldırılarının devam ettirdiği söylenebilir[2]. Diğer taraftan muhalifler ise tam tersini söylemektedir. Suriye’de adam kaçırma, cinayet, yıkım haberleri yaşanmakta ve her iki tarafta ateşkes ihlalinde birbirini suçlamaktadır. Bunu denetlemek için BM Güvenlik Konseyi Suriye’ye silahsız uluslararası gözlemciler yollamayı kabul etti. İlk grup 30 kişiden oluşan grup Suriye’de silahlı  şiddete ilişkin raporlar hazırlamakla görevlendirildi. İkinci grup ise,  bu hafta BMGK'nın 15 üyesi tarafından kabul edilen karara göre, Genel Sekreter Ban'ın, ''Suriye'de şiddetin durması halinin devamı da dahil olmak üzere, arazideki tüm gelişmelerle ilgili değerlendirmesine tabii olmak kaydıyla'', 90 günlük bir ilk dönem için en fazla 300 silahsız askeri gözlemcinin Suriye'ye acilen gönderilmesi istendi.[3]Gözlemcilerin görevi ise; tüm taraflarca hem muhaliflerin hem Suriye Hükümetinin ateşkese uyduğunu gözlemlemektir. Bu kararda ülkeye insani yardım girişlerine izinde talep edilmiştir.
   Diğer taraftan halk, şubat ayında onaylanan yeni anayasayla belirlenen Halk Meclisindeki temsilcilerini ayın 7sinde seçme haklarını kullanacaklar. Farklı kesimlerden oluşan Suriye halkının tümü yeni meclisin çok partili sürecin ışığında hükümeti denetlemekle birlikte, ulusal birliği, çok kültürlülük, kamu özgürlükleri, insan hakları, sosyal adalet, fırsat eşitliği ve kanun egemenliği gibi değerleri koruma misyonunu başarıyla yerine getireceğini umut ediyor. Yüksek öğretim alanında görev yapmakta olan öğretim görevlileri ve akademisyenlerin birçoğu seçimlerden sonra kurulacak halk meclisinin kanunları ülkenin yaşamakta olduğu gelişime uyacak, bilimin gelişmesine hizmet edecek ve genç neslin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzeltilmesi ve şekillendirilmesi gerektiğini düşündüklerini dile getirdiler.[4]
   Sonuç olarak, karşımızda çok etnikli bir ülke bulunmakta ve yapılan anayasa ve yapılacak seçimde  her kesimin tatmin olması zor görünmekte. Umarım Nusayri ve Sünnilerin devlet yönetiminde uzlaşmasının uzun sürmemesi, uluslararası toplumun daha fazla kan akmasını engellemek için gösterdiği çabaların bir an önce karşılık bulması dileğiyle…


[1] http://english.alarabiya.net/articles/2012/04/13/207528.html
[2] http://www.sana.sy/tur/339/2012/04/15/412560.htm
[3] http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2012/04/201242115315411145.html
[4] http://www.sana.sy/tur/236/2012/04/21/414001.htm



SURİYE GÜNDEMİ
Tuğba KOÇAK
09.04.2012 

    1 Nisan’da ikincisi düzenlenen  İstanbul’da yapılan “Suriye Dostları” konferansıyla Suriye Ulusal Konsey de Süryanilerin meşru temsilcisi olarak tanınmıştır.70’den fazla temsilcinin bulunduğu ve aralarında Recep Tayip Erdoğan,Ahmet Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un bulunduğu konferans da Esad’a baskı yapma  ve şiddeti sona erdirme yolları tartışılmıştır.Suriye Ulusal Konsey başkanı Burhan Ghalionun, ülkeye insani koridor kurulması, Serbest Suriye Ordusu için maddi destek ve acil yardım çağrısında bulundu.[1]

    BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın hazırladığı altı maddelik barış planı Suriye Hükümeti tarafından kabul edildi ve 10 Nisan’a kadar çatışmaların durması için süre verildi, 12 Nisan’da ise tam bir ateşkesin olacağı tahmin edilmektedir.Fakat şiddetin azaldığına, iki tarafında geri çekilmeye çalıştıkları konusunda kesin bir şey söylemek çok zor.Annan, Suriye Hükümeti’nin Idlib, Zabadani ve Daraa şehirlerinin bir kısmından çekilmenin gerçekleştiğini söylemiştir.[2]Suriye Hükümeti,  BM Genel Sekreteri ve uluslararası güvenlik konseyine aynı içerikte birer mektup yazmış ve bu mektupta da Annan Planı üzerinde anlaşmaya varıldıktan sonra ülkedeki silahlı terör gruplarının şiddeti daha da artırdığını, ülkedeki patlamalarının arkasında El-Kaide örgütünün bulunduğunu kendilerinin ise barış planını desteklerini ve bu planın başarılı olmasını, ülkede güven ve istikrarın yeniden sağlamasını istediklerini belirtmişlerdir.Mektupta 1 Nisan’da İstanbul’da yapılan “ Suriye Dostları Toplantısı’nın” şiddeti daha da tırmandırdığına ve masumların kanının akmaya devam ettiğini söylemiştir.[3]Türkiye’den son günlerde gelen mülteciler konusunda artış olmakta ve Türkiye’deki Suriyelilerin sayısı toplam 24 bine ulaşmıştır.Bu da Suriye’de çatışmalarda çok değişiklik olmadığını göstermektedir.Diğer taraftan bu konuya açıklık getirmek için yani Annan Planına muhaliflerin ve Esad taraftarlarınca ne kadar uygulandığını tespit etmek için Norveçli General Robert Mudd başkanlığındaki uluslararası gözlemci heyetinin BM planı kapsamında Suriye’ye gitmiştir.

BM-Arap Birliği elçisi Kofi Annan 4 Nisan 2012 tarihinde Cenevre’de BM merkezinde bir toplantıya Norveç Tümgeneral Robert Mudd hemen yanındadır. Klasik gözleme yoluyla şiddeti durduramayacağını da Kofi Annan vurgulamıştır. 
        
Ateşkes takvimi
10 Nisan: Hükümet birlikleri ve bu kasaba, şehir ve köylerden tank gibi ağır silahlar çekilmelidir
Ateşkes hükümetin kurşun takip muhalefeti sorumluluk ile yere uygulanacak: 48 saat sonra
12 Nisan'da 06:00 yerel saat: Şiddetin tüm formları her tarafta durdurulmalı
Sonraki adım: Tüm tarafların siyasi bir çözüm konusunda görüşme

[1] http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2012/04/20124113351659274.html
[2] http://english.alarabiya.net/articles/2012/04/05/205620.html
[3] http://www.sana.sy/tur/236/2012/04/07/410991.htm
[4] http://www.presstv.ir/detail/234750.html



SURİYE GÜNDEMİ
Tuğba KOÇAK
02.04.2012           

           Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esad  Humus kenti Bab Amr semtinin sokak ve caddelerini gezerek terör grupları tarafından yapılan saldırılar sonucu yıkılan yerleşim binaları, okullar ve diğer kurumlarda meydana gelen yıkımları inceledi ve tüm semtin yeniden onarılması için herkesin işbirliği yapmasını istedi.Yaşadıkları acıları şikayet eden semt ahalisine karşı devletin sorumluluğunu yerine getirmede geç kalmadığını belirterek, doğru yoldan sapanlara doğru yola geri dönmeleri, silahlarını bırakmaları ve vatani duygularla hareket etmelerini istediklerini ve bu konuda fırsat verdiklerini fakat onlar bu fırsatları reddettiklerini ve bu yüzden devletin de otoritesini sağlama gereği duyduğunu belirtmiştir.[1]Diğer taraftan Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de düzenlenen BRICS ülkeleri zirvesine mektup yollayarak ülkesinde medya savaşının yanı sıra terör ve suikast eylemleri aracılığıyla ülkede sürekli şiddet, kışkırtma ve provokasyon yapıldığını belirtti.Bu krizleri aşmak için devletin daha fazla siyasi çalışma özgürlüğü tanıyan, demokratik ve çoklu bir siyasi sistemin temelini atan yeni anayasa dahil olmak üzere bir çok reform yaptığını belirtti.[2]Bu sözleriyle bir yıldır ölen  ve hale devam eden insanlar üzerindeki güç kullanımını meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

                BM-Arap Birliği özel temsilcisi Kofi Annan’ın hazırladığı altı maddelik planı 27 Martta, Suriye kabul ettiğini açıklamıştır.Bu planın içeriğinde askerlerin ve ağır silahların kent merkezlerinden çekilmesi, mahkumların serbest bırakılması, tıbbi ve insani yardım ihtiyacı duyanlara yardımın ulaşması, gazetecilerin serbest dolaşması izin verilmesi bulunmaktadır.[3] Verilen söze rağmen Suriye Güçleri çarşamba günü ise kuzeybatı İdlib, Humus merkezinde ve Daraa’nın güneyinde çatışmalar devam etmektedir.İnsan hakları Suriye Gözlemcilerinin raporlarına göre Hama’da ve yakın köylerde  isyancılara karşı top ateşi, patlamalar meydana geldiği söylemiştir[4].Bunlarda Suriye’nin barış planını nasıl uygulayacağını tartışmalı hale getirmektedir.

                 Irak’ın başkenti Bağdat’ta yapılan 23. Arap Zirvesi’ne katılan ülkeler, Suriye muhalefet liderleri arasında artan diyalog da Suriye krizine barışçıl bir çözüm bulunmasını istediklerini belirttiler ve Arap Birliği Genel Sekreteri: “Suriye’deki çatışmanın artık BM Güvenlik Konseyi’nin sorumluluğu altındadır” diyerek, uluslararası toplum bir an önce Esad’ın kabul ettiği Annan Planı’nı uygulamaya koymasını beklemektedir.BM genel sekreteri Ban Ki-Moon’da Suriye’ye verdiği sözleri yerine getirmesi çağrısında bulundu.[5]Diğer önemli toplantı ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın bir araya gelerek  Körfez Arap ülkeleri Kuveyt, Bahreyn, Yemen, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman katıldığı konferansta ilk  konu Suriye ve KİK (Körfez işbirliği Konseyi) ülkelerinin faaliyetleri ve bölgesel sorunlar ele alındı. Suud Kralı, Esad’ın güçlerinin  günden güne artan kanlı baskıları karşısında Suriyeli muhaliflerin kendilerini savunmasının bir görev olduğunu söyleyerek muhaliflere olan desteğini yinelemiştir.[6]

Suriye’deki çatışmaların konuşulduğu bir konferans da 1 Nisan’da  İstanbul’da yapılacak olan  Suriye’nin Dostları Konferansı’dır.ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Recep Tayip Erdoğan ve 70 kişinin katıldığı konferansta Suriye muhalifleri desteklendi ve Esad’a şiddetin sona ermesi için baskı yapma yolları konuşulmuştur.Açılış konuşmasını Erdoğan yapmış ve bu konuda uluslararası toplumun tek ses olmasını ve insanların hayatlarının söz konusu olduğu bir durumda politik çıkarların olmayacağını ve  akan kanın durmasını istediklerini söylemiştir.[7]
                 Yapılan bu konferanslar sonrası Esad rejiminin, kabul ettiği Annan planı çerçevesinde şiddeti sona mı erdireceği  yoksa isyancıları bastırmaya devam mi edeceği ya da farklı bir yöntem mi uygulayacağı merakla beklenmektedir.



SURİYE GÜNDEMİ
Tuğba KOÇAK
26.03.2012



KONSEY ARTIK TEK BİR SESLE KONUŞTU[1]


   Suriye’deki şiddet olayları bir yılını doldururken BM özel temsilcisi Kofi Annan geçtiğimiz haftalarda Suriye'de hükümet ve muhalefet kanadının temsilcileriyle görüşmüş ve her iki tarafın da ateşkes ilan etmesi, insani yardımın sağlanması ve siyasi diyalog sürecinin başlatılması amacıyla bir barış planı hazırlamıştı.Özellikle Suriye’ye yaptırım kararlarına yanaşmayan Rusya ve Çin Güvenlik Konseyi’nde bu kez Annan planı için olumlu oy kullandı.Suriye ise henüz BM açıklamasına bir yanıt vermedi. Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye lideri Beşar Esad'a, "bu yolu takip edeceği yönünde taahhütte bulunması, aksi takdirde artan bir baskı ve tecritle karşılaşacağı uyarısında bulundu.[2]Suriye hükümeti üzerinde devletlerin baskısı artarken Rusya ve Çin Annan Planı’na destek vermekte ve özellikle hükümet ve muhalefet aynı anda silah bırakması gerektiğini ısrarla vurguladılar.[3]

   Diğer taraftan ise Esad rejimin ciddi mali sıkıntısı baş göstermiştir. Arap Birliği ve Türkiye’nin ardından İslam İşbirliği Teşkilatı da Suriye’nin sivil insanların yaşamını hedef alan saldırılarını kınamış ve alınan yaptırım kararlarını desteklediğini açıklamıştır.66 yıllık tarihi boyunca Arap Birliği ilk kez birlik üyesi bir üyeye karşı ekonomik ve siyasi yaptırım kararı almıştır.Türkiye’nin de desteklediği yaptırım kararlarının başında Suriye yönetiminde yer alan üst düzey yöneticilere seyahat yasağı getirilmesi  ve mal varlıklarının dondurulması gelmektedir.Böylelikle hem Suriye hükümetine ait olan hem de rejimle işbirliği içinde olan şirketlerin mal varlıkları dondurulmuştur. Böylece yıllardır Arap milliyetçiliğinin savunucuları olduğunu ileri süren Beşşar Esad dahil birçok Suriyeli yöneticinin Arap ülkelerine seyahati engellenmiş ve söz konusu ülkelerdeki mal varlıkları dondurulmuştur. Suriye Merkez Bankası ve devlet bankası statüsündeki Suriye Ticaret Bankası ile mali işlemlerin durdurulması; Arap ülkeleri tarafından desteklenen Suriye’deki yatırım projelerinin askıya alınması; yaşamsal mallar dışında ikili ticaretin durdurulması; Suriye ile karşılıklı düzenlenen tüm özel, ticari ve sivil uçak seferlerinin askı alınması.[4] Bu tür yaptırımların ardından yönetim savaşı finanse etmekte zorlandığı için Esad yönetimi altı ay içinde çökebilir. Alevi Arap karar alıcıların da Esad yönetiminden kopmaya başlaması sonun göründüğünü ortaya koyuyor. Ülkede gelecek beklentisi bitmiş. Ülke içi karayolu ulaşımı hemen hemen durmuş. Halep’den Şam’a karayolundan gitmek oldukça tehlikeli duruma gelmiş. Fabrikalar çalışmıyor. Üretim mekanizması durmuş. İletişim giderek zorlaşıyor.Elektrik çok kısıtlı veriliyor. Şam ve Halep’de bile elektrik sıkıntısı on iki saate çıkmış durumda.Diğer taraftan muhalefetin ve muhalefetin silahlı gücü haline gelen Özgür Suriye Ordusu'nun mali sorunu yok. Muhalefete Suriye içinden halkın her kesiminden para geliyor. Yurtdışında yaşayan Suriyelilerden de para geliyor. Suriye’deki muhalefetin yurtdışı ile bağlantıları güçlü. Suriye’nin geniş kara sınırları ve yıllardır var olan kaçakçılık yolları nedeniyle muhalefet rahatlıkla yurtdışı ile temas kurabiliyor, gidip tekrar dönebiliyor. Özgür Suriye Ordusu'nun beklentisi siyasi destek. Resmi olarak desteklenmek. Muhalefet yönetim ile görüşmeye açık. Ancak, Esad’ın kesinlikle gitmesi ön koşulu bulunuyor. Tarafları bir araya getirmeye çalışan Moskova’ya da muhalefet bu tavrını iletmişti.[5]Bu yaptırımlar sonrası rejimin ayakta kalması zor görünmektedir.       



[1] http://www.nytimes.com/2012/03/22/world/middleeast/in-moment-of-unity-security-council-endorses-plan-to-halt-syria-conflict.html?ref=middleeast

[2]http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/03/120322_un_syria.shtml

[3] http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2012/03/2012322125525249630.html
[4] Sana News, http://www.sana.sy/tur/237/2011/11/27/384546.htm
[5]   http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3256


SURİYE GÜNDEMİ
Tuğba KOÇAK
19.03.2012

          Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde ilk hareketlilik 17 Mart 2010 tarihinde Tunus’ta başlamış ve ardından Mısır,Libya,Yemen ve simdi Suriye’de devam etmektedir.Bu ülkeler otoriter rejimler tarafından yönetilmekte ve ülkelerde çıkan isyanların ortak paydası halklarının demokratik değişim istemeleridir.Suriye’de nüfusun yaklaşık %74’ünü oluşturan Sünni grubun oluşturduğu muhalefet, Esad yönetiminden kurtulup daha sonra halkın yönetimde daha fazla söz sahibi olduğu ve hatta doğrudan yönetimi halkın belirlemesini istemektedirler.Fakat Beşar Esad’ın kendisinin de dahil olduğu ve %11’lik kesimi oluşturan Nusayri (Arap Alevileri) mezhebinden kişileri Suriye Ordusu, istihbarat örgütleri ve devlet bürokrasisi içinde çok etkin bir hale getirmiştir.  Mart 2011 yılında Der’a da başlayan muhalefet hareketleri bir yılı geçkin bir süredir devam etmekte ve binlerce insan ölmektedir.Uluslararası toplum ise bu konuda ikiye bölünmektedir; bir taraftan Rusya’nın başını çektiği  İran,Çin, Brezilya,Venezüella gibi ülkeler Beşar Esad rejiminin yanında olduğunu Rusya’nın BM Daimi Temsilci Yardımcısı Alexander Pankin’in açıklamasında “Suriye’deki mevcut durumun uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturmamaktadır” ve “bölgesel güvenliğe karşı gerçek tehdidin Suriye’nin iç işlerine dışarıdan müdahale sonucu oluşabileceği” öne sürülmüştür” Diğer taraftan; ABD,Fransa,İngiltere, Türkiye, Arap ülkelerinden Suudi Arabistan, Katar gibi ülkeler ise binlerce ölen insan karşısında seyirci kalamayacaklarını söyleyerek Suriye muhalefetinin yanında olduklarını belirtmişlerdir.Bu ülkeler Esad rejimine karşı Birleşmiş Milletler’den kınama kararı çıkarmak istemiş, fakat Güvenlik Konseyi’ndeki Çin ve Rusya’nın veto kararından dolayı bu başarılamamıştır.


          Geçen haftalarda ise Suriye Dışişleri Bakanlığı aynı zamanda "terörizme" karşı savaşırken, Cuma günü hükümetin Annan ile görüşme yapacağını söyledi[1]  BM’den herhangi bir karar çıkartılamaması üzerine deneyimli Ganalı diplomat Kofi Annan, Suriye için kolları sıvamıştı. Esed ile 24 saat içinde iki kez bir araya gelen Annan, Esed’den olumlu bir yanıt bekliyordu ancak, elde edilen bilgilere göre Esed’in iş birliği için üç madde öne sürdüğü belirtiliyor. Esed’in beklentilere cevap vermeyeceği konusunda ikna olan Annan, yeni yol haritası için yeniden kolları sıvadı.Bu görüşmede Suriye hükümetinin  istekleri şunlardır: ; “1- Silahlı terör örgütleri saldırılarını durduracakları taahhüdünde bulunmalı. 2- Suriye’ye komşu olan ve bu ülkeye kaçak silahlar sokulmasına yardımcı olan ülkeler de bu girişimlerini durduracakları taahhüdünde bulunmalı. 3- Suriye muhalifi silahlı örgütlere mali ve askeri destek yapan ülkeler de bu desteklerini kesecekleri taahhüdünde bulunsun  Bu görüşmeye Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov; Rusya'nın güvenlik konseyindeki tüm üyelerden Annan’ın misyonuna destek beklediğini söyledi. Bunun da Rusya ve Çin’in haricinde güvenlik konseyindeki tüm üyelerin Suriyeli tüm muhalif gruplardan şiddete ve provokatör eylemlere son vermelerini talep etmeleri anlamına geldiğini belirten Lavrov; Annan’ın bulunduğu önerilere olumlu yaklaşımlarda bulunulması önemini vurguladı[2] Bu görüşmeden sonra BM Suriye’deki olayları incelemek üzere hafta sonu  heyet gönderecektir.Heyet Cumhurbaşkanı Beşar Esad karşıtı muhalefetin güçlü olduğu Humus, Hama ve Dera gibi kentleri ziyaret edecektir.

_______________________________________________________________

[1] http://www.aljazeera.com/news/middleeast/2012/03/2012316151534313917.html.
[2] http://www.sana.sy/tur/237/2012/03/16/406513.htm.