Hakkımızda

Sitemizde Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmeler ülke Koordinatörlerimiz tarafından düzenli olarak takip edilmekte ve Genel Koordinatörümüz Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Veysel AYHAN'ın katkılarıyla yayınlanmaktadır.

SUUDİ ARABİSTAN


SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ SON ÜÇ AYIN ÖZETİ
Selin GÜVEN
08.06.2012





Suudi Arabistan dış politikasındaki önemli gelişmeleri 3 aylık bir süre zarfında inceledik. Yapılan önemli görüşmelere ve stratejik ortaklıklara rastladık. Şimdi bu süre içinde gerçekleştirilen önemli bağlantıları ele alacağız. 

Suudi Arabistan, Nisan ayı boyunca çok önemli temaslarda bulundu. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Dışişleri Bakanları ile ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 1 Nisan günü bir araya geldi ve GCC-ABD Stratejik İşbirliği Forumu'nun ilk yüksek profilli bakanlar toplantısında, İran tehdidine karşı deniz güvenliği ve füze savunma dahil olmak üzere farklı alanlarda geliştirilmiş bağlar ve Körfez ülkeleri ile stratejiler arandığını belirtildi. Aynı zamanda, GCC-ABD forumunda, ABD ile GCC’ nin çok taraflı düzeyde bir ikili haline gelerek güvenlik bağlarını yükseltmeleri çok önemli bir siyasi gelişme olarak kabul edildi. 

İran'ın tutumuna değinen Clinton, ABD ve Körfez hükümetlerinin, İran'ın nükleer faaliyetleri konusunda endişelerinin olduğunu söyledi. Clinton, GCC yetkililerine ABD ile ortak çıkarlarını ilerletmek için çok büyük bir potansiyel olduğunu söyledi. Arap ülkeleri ile Amerika Birleşik Devletleri bağlılığının "kaya gibi sağlam ve sarsılmaz," olduğunu söyledi. 

Clinton görüşmesinden 1 hafta sonra ise, Dışişleri Bakanı Prens Suud El-Faysal Riyad’da Kazak meslektaşı Yerzhan Kazykhanov ile ikili ve bölgesel konularda geniş kapsamlı görüşmelerde bulundu. Görüşmelerin oturum aralarında Kazak Krallığı ile iki ülkenin de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) hükümleri çerçevesinde pazarlara mal ve hizmet erişimini kolaylaştırmak için ikili protokol anlaşması imzaladı.[1]

Riyad, barışçıl amaçlarla uzayın keşfi ve kullanımı konusunda işbirliği adına Kazakistan Ulusal Uzay Ajansı ile bir anlaşma imzaladı. Anlaşma geçen yıl imzalanan ve uzay faaliyetleri alanında projeler, ortak araştırma projesi ve konferanslar, seminerler ve sergiler organize yanı sıra bilgi ve veri değişimi içeren bir ortak program içermektedir. [2]

İlerleyen günlerde gerçekleştirilen, Suudi Savunma Bakanı Prens Salman bin Abdul Aziz ve ABD Başkanı Barack Obama'nın görüşmesinde, iki ülkeyi birbirine bağlayan güçlü ve stratejik ortaklık vurguladı. ABD ve Suudi Arabistan bölgesel güvenlik, terörle mücadele ve enerji olmak üzere çeşitli düzeylerde işbirliği amaçlandı. ABD-Suudi işbirliği sadece siyasi ve güvenlik sorunlarıyla sınırlı değidi, aynı zamanda enerji boyutu da vardı.[3]

Hareketli geçen haftanın sonunda ise Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Suudi Arabistan’a geldi. Erdoğan, Riyad Emiri Prens Salman bin Abdul-Aziz’ın yanı sıra Riyad Türk Büyükelçisi Ahmet Muhtar Gün tarafından karşılandı.[4]

İki lider, bölgesel ve uluslararası arenalardaki gelişmeleri de ele aldılar. Kral Abdullah ve Erdoğan, Suriye'deki durumu ayrıntılı olarak ele aldı ve BM-Arap Birliği elçisi Kofi Annan’ın ülkeye barış, güvenlik ve istikrar getireceği yönündeki olumlu düşüncelerini paylaştılar. Ayrıca Filistin sorunu ve Sudan’daki çalkantılı durum tüm yönleriyle ele alındı.[5]

Suudi Arabistan cumartesi günü Kahire büyükelçisini geri çağırdı ve Mısır’la olan diplomatik misyonlarını kapattı. İki hafta önce (17 Nisan) Cidde Kral Abdullah Uluslararası Havaalanında gümrük departmanı personeli Al-Gazawi’nin valizinde 21.380 Xanax tablet tespit etti ve tutuklandı. Suudi Basın Ajansı(SPA) sözcüsü tarafından verilen haberde, Al-Jizawee olarak bilinen Mısırlı Avukat Ahmed Muhammed Al-Gazawi’ in tutuklanması ilanından sonra Mısır’ da Suudi diplomatik temsilciliklerine yönelik tehditler nedeniyle (Suudi Büyükelçiliği önünde yetkililer protesto edildi) bu kararın alındığını belirtti.[6]

Kaçırılan ve Lübnan’da işkence gören iki Suudi vatandaşı, 2 Mayıs gecesi havalimanına geldiler. 

Sekiz gün boyunca bir apartman dairesinde esaret altında kaldıktan sonra geçen Çarşamba Beyrut Suudi Büyükelçiliği ile çalışan Lübnan güvenlik güçleri tarafından kurtarıldı. Kaçıranların fidye karşılığında serbest bırakılma taleplerini reddeden yetkililer operasyonla Suudi vatandaşlarını kurtardılar. Suudi vatandaşları kurtarıldıktan sonra Beyrut’taki Amerikan hastanesinde tedavi altına alındı. [7]

Bu olay ışığında Suudi Büyükelçi, Lübnan’ın sınır bölgelerinden uzak durmaları için Suudi vatandaşları uyardı. [8]

Bu gelişmeler devam ederken Suudi Veliaht Prensi Nayef Bin Abdülaziz başkanlığındaki GCC toplantısındaki gelişmelere bir göz atalım. 

2 Mayıs günü geç saatlerde devlet haber ajansı SPA tarafından duyurulan habere göre; Suudi Veliaht Prens Nayef Bin Abdülaziz, Körfez İşbirliği Konseyi üyesi Birleşik Arap Emirlikleri’nin kontrolü altında olan 3 adadaki İran’ın tavrını kabul edilemez olarak nitelendirdi ve “GCC ülkelerinin herhangi birine yönelik bir zarar hepimize yapılmış sayılır” söylemini kullandı. 

Prens Nayef ayrıca, GCC ülkelerinin güvenlik ve istikrarı için Bahreyn’in de tam destek sözü verdiğini belirtti. Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki ayaklanmalar için Şii egemenliğindeki İran suçlanmıştı. Bu arada 11 Nisan’da İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın ziyareti BAE ve Körfez Arap müttefikleri tarafından protesto edilmiştir.[9]

Suudi Arabistan ve diğer Körfez devletlerinin BAE ve Bahreyn’in egemenlik ve istikrarının korunmasında her zaman destekleyeceklerini ve bu devletlerin güvenliklerinin bütün Körfez ülkelerinin güvenliği gibi düşünüleceğini belirtti. 

İçişleri bakanları bu doğrultuda tam uyumlu güvenlik ve istikrarın sağlanması ve ortak güvenlik politikalarını artırmak gibi konuları ele aldı.[10]

13 Mayıs günü ise çok önemli iki bağlantı gerçekleştirildi. İspanyol Bakan Morenes’in, İspanyol kralının selamlarını ileterek başlayan görüşmelerde Morenes, iki ülke arasında yarım yüzyıllık ilişkilerin karşılıklı saygı ve aradaki dostluğun fırsatlar da dahil olmak üzere imzalanan anlaşmalar ile sağlandığını belirtti. Savunma alanında iki ülke arasında gelişen ilişkiler vurgulandı ve her iki ülkenin çıkarları için birlikte çalışmayı koordine etmek amacıyla bir araya gelmişlerdi. 

Prens Salman, toplantının savunma alanında iki ülke arasındaki ilişkileri artıracağını ve gelecek yıllar için daha fazla ilerleme olacağını umduğunu belirtti.[11]

Aynı gün içinde gerçekleştirilen diğer bir önemli bağlantı ise; Nijer Devlet Başkanı’nın Suudi yatırımcılar ile yaptığı görüşmelerdir. Nijer Devlet Başkanı Issoufou Mahamadou dün Riyad’da, karşılıklı yarar ve ülkede karlı yatırım fırsatlarından yararlanmak için Suudi işadamlarını çağırdı. 

Mahamadou, kendileri için ülkesinin mevcut yatırım fırsatlarını değerlendirmek için Suudi girişimcileri davet etti. Yüzde 15 büyüme oranı gerekçe gösterilerek, başkanın çeşitli sektörlerde iş yapabilmek amacıyla yabancı yatırımcıları için elverişli bir iklim olduğunu söyledi. 

Sözlerine “hükümet tarafından iyi korunan yabancı yatırımlar ve tarım sektöründe geniş olanaklar vardır” ibaresini de ekledi. Suudi işadamlarına hitaben, ülkesinin, petrol, uranyum, fosfat ve kömür gibi doğal kaynaklar açısından zengin olduğunu söyledi. “Yabancı yatırımcılar ayrıca, yol, baraj ve otoyol inşaatı gibi altyapı geliştirme projelerinde de yer alabilir.” 

Sanayi ve Ticaret Bakanı Al-Rabiah yaptığı konuşmada, iki ülke arasındaki güçlü ikili ticaret ilişkilerinin gerekliliğini vurguladı. Nijer’in doğal kaynaklar açısından zengin olduğunu ve yatırım olanaklarını keşfetmek için Suudi yatırımcılar için cazibe merkezi olduğunu söyledi. Ayrıca ikili ticaretin geliştirilmesi ve mevcut ticari fırsatlardan yararlanmak için Nijer’de işadamlarını karşıladı.[12]



Suudi Arabistan son iki haftadır dışişlerinde yoğun bir şekilde gelişmelerde bulunmuştur. İlk olarak Körfez Adalardaki durumu değerlendirmek için Bahreyn ile yoğun temaslarda bulunulmuştur. Verilen haberlere göre; 

Suudi Arabistan ve Bahreyn, ABD’nin küçük Körfez Adalarını İran’a karşı arsa olarak birleştirmek planına karşı protesto etmek için buluştular. 

Devlet destekli protestoları organize eden İslam Yayılma Koordinasyon Kurulu, Bahreyn’deki Amerika planına karşı öfkelerini ifade etmek için protesto düzenlendi. 

Körfez işbirliği konseyi liderleri, Suudi Arabistan be Bahreyn ile başlayacak olan birlik içinde bir blok açmayı planlamaktadırlar. 

Bu tehlikeli komplo, Al-Khalifa rejiminin yetersizliği nedeniyle bölgedeki diğer ülkelere yayılan halk ayaklanması ve bunun kontrol edilmesi için meydana gelmiştir. Konsey kendi web sitesinde söylediğine göre şu anki durum, Bahreyn’in iç krizini kontrol etmek için Amerikan-Siyonist-İngiltere şer üçgeni sonucudur. 

“Al-Suud ve Al-Khalifa arsalarında Bahreyn’deki halk hareketinin ve bölgedeki İslami uyanış hareketinin onları durdurmayacağını bilmelisiniz,” diye ekliyor. 

GCC Başkanı Abdüllatif El Zayani, onlar bölgedeki gerginliği uyandırmamaya çalışırken İran’ı kötü niyetli ve kışkırtıcı yorum yaptığı için kınadı. 

Zayani bir açıklamasında, “Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri arasındaki ilişkilere dayanarak Körfez ve Arap meselesi gereği İran’a müdahale etme hakkına sahip olduklarını” söyledi. 

Pazartesi günü Körfez ülkeleri arasında düzenlenen sendika gereği İranlı milletvekilleri mahkûm etmişti. 

Yayınladığı bir mektupta ise Suudi liderliğindeki kuvvetlere atıfta bulunarak, “Bahreyn ve Suudi yöneticiler, bu akılsızca kararın sadece Bahreyn halkının işgal kuvvetlerine karşı çözümünü güçlendirecek olduğunu anlaşılması gerekiyor,” dedi. 

Dışişleri bakanlığı BNA Devlet Haber Ajansına göre, İslam Cumhuriyetlerinin maslahatgüzarı teslim protesto mektubu bu ifadelerin krallık ve egemenliğin içişlerine bir saldırı olarak açıkça bir müdahale sayılacağını belirtir. 

Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez güçleri, Şii egemenliğindeki protestolardan ezilmiş durumda bulunan güvenlik güçlerini arttırmak için Bahreyn içine konuşlandı. 

Şii egemenliğindeki İran defalarca Bahreyn’deki protestolara destek vererek Suudi liderliğindeki güçlerin konuşlandırılmasını kınadı.[13]

Ertesi gün ise son zamanlarda üstünde durulan Mısır ilişkilerine bir açıklık getirilmiştir. Buna göre; 

Suudi Arabistan Büyükelçisi Ahmed Qattan, 660.000.000$(4 miyar Mısır poundu) karşılığında devrik devlet başkanı Hüsnü Mübarek’in serbest bırakılmasının talep edildiği iddialarını yalanladı. 

Basın ofisinden yapılan açıklamada, “Suudi Arabistan’ın 4 milyar mısır poundu karşılığında Mübarek’in hapisten çıkması teklifi doğru değildir” söylemini kullandı. Qattan, kurtarma iddialarının ikili ilişkilere zarar verebileceğini belirtti. 

“Bu durum tarihten beri süregelen güçlü bağları da etkileyebilir.” ifadesini kullandı. Qattan Suudi Arabistan’ın, geçiş aşamasında olan Mısır’ın iç işlerine karışmayacağını ve desteklemeye kararlı olduklarını vurguladı. Çünkü Mısır’ın bölgede ne kadar önemli olduğunu belirtti. 

Büyükelçi, bilinen bazı partileri Suudi Arabistan ve Mısır’ı birbirlerine düşürmeye çalışmakla suçladı. Ancak Suudi Arabistan ve Mısır’ın tarihi bağlarının bu ilişkilerin zedelenmesine izin vermeyeceğini belirtti. [14]

Cumartesi günü ise Birleşik Krallık tarafından gerçekleştirilen ziyaret haftaya damgasını vurdu. 

Birleşik Krallık kraliyet donanmasının en gelişmiş savaş gemilerinden biri olan HMS Cesur, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmek için Suudi Arabistan’a resmi bir ziyarette bulundu. 

Birleşik krallık savunma bakanlığı tarafından yayımlanan bir açıklamada, “Type 45, Körfez bölgesindeki uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti ve korsanlık gibi faaliyetleri bozmaya çalışıyor.” denildi. 

HMS Cesur’un yaptığı ziyaret ile Körfez bölgesinde içten içe kanayan gerginlik, potansiyel tehdidi önleme açısından İran’a karşı önemli bir duruş sergiledi. Prens Salman savunma alanında ikili işbirliğinin genişletilmesi umuduyla birleşik krallık yetkilileri ile görüştü. 

Birleşik Krallık ve Suudi Arabistan arasındaki mevcut ilişkileri güçlendirme ve küresel terörle mücadele konusunda kararlı olduklarını belirterek iki ülke arasındaki güçlü askeri bağ vurgulandı.[15]

Hafta başına doğru Suudi yetkililer çok önemli diyaloglara ev sahipliği yaptı. 

Savunma Bakanı Prens Salman krallığın Yemen ile ortak çıkarlarının görüşüleceğini ve ikili ilişkilerin güçlendirilmeye devam edeceğini teyit etmiştir. 

Suudi ve Yemenli yetkililer işbirliğinin mevcut araçlarını ve bu işbirliğini geliştirmenin yollarının incelendiğini belirtti. Ayrıca bölgesel gelişmeler ve çeşitli alanlarda büyüyen ikili işbirliği de tartışıldı. 

Prens salman, iki ülkenin savunma bakanlıklarının insanların ve ülkelerin çıkarları için yapıcı ve yararlı bir işbirliği sağlamak için çalıştıklarını söyledi. 

GCC liderlerinin, Yemen krizinin çözümünde büyük rol oynayan İki Kutsal Camiler Kralı Abdullah’ı çabaları nedeniyle takdir ettiklerini belirtti. Daha sonra Prens Salman heyet için bir öğle yemeği düzenledi.[16]



Al Arabiya’nın verdiği habere göre, Suudi Arabistan Yemendeki El-Kaide gibi tehditleri, isyancıları ve ekonomik ve insani durumun içinde bulunduğu sorunları tartışmak üzere uluslar arası bir konferansa ev sahipliği yapacak. BM Yemen Elçisi Cemal Benomar, uluslararası toplumun Yemen’de neler olup bittiği ile ilgili endişeleri olduğunu söyledi. 



Başkent Riyad’da düzenlenen bakanlar düzeyindeki toplantıda Yemenli dostları için, ülkedeki siyasal süreç ve karşılaştığı engelleri değerlendirmek gerektiğini sözlerine ekledi. Ne olursa olsun Yemen’de terörle mücadele edileceğini belirtti.[17]

Salı günü Suudi Arabistan prensi Abdülaziz bin Abdullah Cidde’de Pakistan büyükelçisi Muhammed Naeem Khan ile bir araya geldi. 

Büyükelçi, Dışişleri Bakanı Hina Rabbani Khar’ın mektubunu teslim etti. 

Nisan ayında Prens Abdülaziz’in Pakistan’ı son ziyareti sırasında ele alınan çeşitli önerilen üzerinde kaydedilen ilerleme gözden geçirildi. 

Görüşmede ikili ilişkilerin seviyesinden oluşan memnuniyet dile getirildi ve ekonomik ve ticari ilişki odaklı stratejik ortaklığı güçlendirmek için pratik adımlar atmaya karar verdiler. İki taraf da farklı alanlarda işbirliğinin artırılması amacıyla ziyaretleri geliştirmek için anlaştı. Prens Abdülaziz, hükümetler ve insanların ikili ilişkilerinin özel olduğunu söyledi. Ayrıca işbirliği ve bağları daha da güçlendirmek için yeni alanlar üzerindeki koordinasyonun önemini vurguladı. Pakistan için yaptığı son ziyaretin üzerindeki mutluluğunu dile getirdi. Her iki ülkenin de işbirliği alanlarının belirlenmesi ve stratejik ortaklığı artırmak için adımlar atıldığını belirtti. [18]





KAYNAKÇA





SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİNDE SON ÜÇ AYIN ÖZETİ
İbrahim ÇELİKKAN
08.06.2012



Suudi Arabistan Dış Politikası

            Suudi Arabistan’ın Dış Politikasının genel yapısını daha iyi anlayabilmek için coğrafi durumu, sosyo-ekonomik ve toplumsal yapısı hakkında temel bilgilere değinmemizin faydalı olacağı kanısındayım. Suudi Arabistan, Arap Yarımadası’nda, Batısında Kızıl Deniz’e ve Doğusunda Basra Körfezine sahili bulunan ve yüzölçümü 2.149.69 km2 olan bir Arap ülkesidir. Yaklaşık 26,1 milyonluk nüfus bunun 20,5 Milyonu Suudi Arabistan vatandaşı ve 5,6 milyonu yabancı ülke vatandaşıdır. Yüzölçümüne göre nispeten düşük bir nüfus yoğunluğuna sahiptir.Ekonomik açıdan Suudi Arabistan, zengin petrol kaynaklarına sahiptir. Arap ülkelerinin çoğunlukta olduğu Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC)’i Eylül 1960’da ilk kuran beş ülkeden biridir ve o günden bu yana üyesidir. Tarım için elverişsiz topraklarından dolayı yeraltı fosil kaynaklar ve hidrokarbon yakıt ticareti Suudi Arabistan ekonomisinin en önemli ihracatı ve gelir kaynağıdır.
            Suudi Arabistan dış politikasının ana unsurlarının bölgede istikrarın ve Körfez dengeleri açısından statükonun sürdürülmesinden yana olduğunu ve ekonomik olarak da petrol fiyatlarının büyük önem taşıdığını görmekteyiz. Suudi Arabistan Dış Politikasının genel özelliklerini dört ana unsur olarak sıralamamız mümkündür. Bunlar; 1) Dini unsurlar; 2) Arap Davalarına bağlılık; 3) Petrol ve Dış Ekonomik İlişkiler; 4)Bölgesel istikrar ve güvenlik.
Suudi Arabistan Dış politikasında da iç politikada olduğu gibi Din unsuruna ve Müslüman ülkeler arası dayanışmaya büyük önem verilmektedir. Bu bağlamda, İslam Konferansı Örgütü, Körfez İşbirliği Konseyi ve İslam Bankası gibi bazı Uluslararası Kuruluşların sekretaryaları ve genel merkezlerine Suudi Arabistan ev sahipliği yapmaktadır. Suudi Arabistan, Müslüman ülkelere maddi yardımda bulunan bir ülke konumundadır.  Ayrıca Hac’dan dolayı bütün Müslüman ülkeler ile çeşitli seviyelerde ilişkisi bulunmaktadır. Mezhepsel açıdan, Basra Körfezinde en önemli Sünni İslam gücü konumundadır. Bu bağlamda Bahreyn ve Yemen’de ayaklanan Şii unsurlara karşı bu ülke yönetimlerine destek vermektedir. Bölgesindeki ülkelere ilaveten, Müslüman ülkelerle diyaloğu sıcak tutmaya çalışmaktadır. Suudi Arabistan’ın irredentist politika takip etmediğini ve komşu ülkelerin sınırları üzerinde hak iddia etmediğini bunu yerine komşu ülkeler üzerinde etkili olma, Dünya Müslümanlarının gözünde prestij sahibi olma ve İslami bloğa liderlik etme şeklinde bir dış politika uygulamaya çalıştığını görmekteyiz.
Suudi Arabistan Dış politikasındaki önemli bir diğer unsur ise Arap davalarına bağlılıktır. Bu açıdan bilhassa Filistin Davasına bağlılık ve destek büyük önem taşımaktadır. Arap Ligi’ne üyelik ile de Suudi Arabistan’ın Arap davalarına bağlılığının vurgulamaktadır. Bu açıdan Suudi Arabistan Suriye’de olan bitenleri yakından takip etmekte ve Esad rejiminin kendi halkına ve bilhassa Sünnilere karşı uyguladığı aşırı şiddetten rahatsızlık duymaktadır. Suudi Arabistan genelde Arap Davalarına çok önemli maddi yardımlar yapmaktadır.  Ancak tam da bu noktada şunu belirtmekte fayda var Suudi Arabistan şimdiye dek Mısır, Suriye ve Iraktaki gibi bir Arap milliyetçiliğini savunmamıştır.
Suudi Arabistan Dış politikasının hem ülke geliri hem de dış politika unsuru olarak maddi yardım ve fon sağlayabilmesini mümkün kılan en önemli unsur petrol gelirleridir. Bu açıdan petrol ticareti bu ülkenin Dış politikasının en önemli meselelerinden birini oluşturmaktadır.
Suudi Arabistan Dış Politikasının dördüncü en önemli unsuru da Bölgesel istikrar ve güvenliktir. Burada kastedilen Basra Körfezi ve Orta Doğu bölgesidir. Suudi Arabistan istikrar ve refahın Ortadoğu geneline yayılmasını savunmaktadır. Suudi Arabistan için Körfez’deki istikrar için KİK ile ilişkilerin önem taşıdığını görmekteyiz.
                Suudi Arabistan Orta Doğuda önemli güçlerden birisi konumundadır. Gerek geniş coğrafyası gerek zengin petrol yatakları ve gerekse İslamiyet’in doğduğu yer olması dolayısıyla bölgede ve dünyada saygın ülkelerden birisidir. Suudi Arabistan bölgede aktif bir dış politika izlemekte ve bölgesel gelişmeleri yakından takip etmektedir. Bahreyn’de, Suriye’de ve Yemen’deki gelişmelerde bunun örneklerini görmekteyiz. Arap milliyetçiliğinden ziyade ümmetçilik fikrini benimseyen Suudi Arabistan en büyük tehdidin İran olduğunu düşünmektedir. İran tehdidine karşılık çeşitli işbirliği çalışmaları yürütmekte ve bu çalışmaların en önemlisi konumunda şüphesiz Körfez İşbirliği Konseyi bulunmaktadır. Son olarak, Suudi Arabistan’ın bölge ülkeleriyle işbirliğini arttırmaya büyük önem verdiğini söylememiz doğru olacaktır.




SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
Selin GÜVEN
14.05.2012



STRATEJİK ORTAKLIK BAĞLAMINDA SUUDİ-İSPANYOL VE NİJER-SUUDİ İLİŞKİLERİ

                Morenes, İspanyol kralının selamlarını iletti. İki ülke arasında yarım yüzyıllık ilişkilerin karşılıklı saygı ve aradaki dostluğun fırsatlar da dahil olmak üzere imzalanan anlaşmalar ile sağlandığını belirtti. Savunma alanında iki ülke arasında gelişen ilişkiler vurgulandı ve her iki ülkenin çıkarları için birlikte çalışmayı koordine etmek amacıyla bir araya gelmişlerdi.
                Cumhurbaşkanı iki ülkenin bölgesel ve uluslar arası konularda benzer duruşlar sergilediğini belirtti. Prens salman, toplantının savunma alanında iki ülke arasındaki ilişkileri artıracağını ve gelecek yıllar için daha fazla ilerleme olacağını umduğunu belirtti. İspanyol Bakan, dünyada barış ve uluslararası diyalogu kolaylaştırmada İki Kutsal Camiler Kralı Abdullah’ın sorumlu rolünü övdü. [1]
                Aynı gün içinde gerçekleştirilen diğer bir önemli bağlantı ise; Nijer Devlet Başkanı’nın Suudi yatırımcılar ile yaptığı görüşmelerdir.
                Nijer Devlet Başkanı Issoufou Mahamadou dün Riyad’da, karşılıklı yarar ve ülkede karlı yatırım fırsatlarından yararlanmak için Suudi işadamlarını çağırdı.
                Cumhurbaşkanı, Suudi odalar konseyinde düzenlenen Suudi-Nijer iş toplantısında konuştu. Ticaret ve Sanayi Bakanı Tevkif Al-Rabiah ve Suudi Odaları Konseyi Başkanı Abdullah Al-Mobty de toplantıda hazır bulundu.
                Mahamadou, kendileri için ülkesinin mevcut yatırım fırsatlarını değerlendirmek için Suudi girişimcileri davet etti. Yüzde 15 büyüme oranı gerekçe gösterilerek, başkanın çeşitli sektörlerde iş yapabilmek amacıyla yabancı yatırımcıları için elverişli bir iklim olduğunu söyledi.
                Sözlerine “hükümet tarafından iyi korunan yabancı yatırımlar ve tarım sektöründe geniş olanaklar vardır” ibaresini de ekledi. Suudi işadamlarına hitaben, ülkesinin, petrol, uranyum, fosfat ve kömür gibi doğal kaynaklar açısından zengin olduğunu söyledi. “Yabancı yatırımcılar ayrıca, yol, baraj ve otoyol inşaatı gibi altyapı geliştirme projelerinde de yer alabilir.”
                Cuma günü iki kutsal camiler kralı Abdullah ile bir araya geldi. Ayrıca sorumlu ziyaret başkanı,  veliaht prens naif, milletvekili ve içişleri bakanı ile görüştü. Başkan, veliaht prense sıcak karşılama ve cömert misafirperverliği için şükran ve takdirlerini dile getirdi.
                Mahamadou, Suudi odalar konseyi toplantısının ardından, dün de Sağlık Bakanı Dr Abdullah Al-Rabeeah, Tarım Bakanı Fahd Balghunaim ve Suudi Kalkınma Fonu Başkanı Yousef Al-Bassam ile görüşmelerde bulundu.
                Sanayi ve Ticaret Bakanı Al-Rabiah yaptığı konuşmada, iki ülke arasındaki güçlü ikili ticaret ilişkilerinin gerekliliğini vurguladı. Nijer’in doğal kaynaklar açısından zengin olduğunu ve yatırım olanaklarını keşfetmek için Suudi yatırımcılar için cazibe merkezi olduğunu söyledi. Ayrıca ikili ticaretin geliştirilmesi ve mevcut ticari fırsatlardan yararlanmak için Nijer’de işadamlarını karşıladı.
                Al-Mobty daha önce yaptığı açılış konuşmasında, iki ülkenin ortak anlayış ve kardeşlik duygularına dayanan dostluk ilişkilerinden memnun olduğunu belirtti. Toplantı, Ziyaret Başkanının onuruna düzenlenen öğle yemeği ile devam etti. Al-Mobty, “Krallık Nijer gibi Afrika ülkeleri ile olan ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesine büyük önem vermektedir,” dedi. Bu ülkeleri küresel mali krizden kurtarmak için gelişmeler düzenlendiğini söyledi.[2]



SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
İbrahim ÇELİKKAN
14.05.2012



Suudi Arabistan’la ilgili bu hafta ilk değinmemiz gereken konu şüphesiz Körfez İşbirliği Konseyi Zirve Toplantısıdır.  Körfez İşbirliği Konseyi bu hafta Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz Başkanlığında istişarelerde bulunmak ve Körfez Birliği projesinin detaylarını görüşmek için toplandı. Toplantılarda Birlik projesi kapsamındaki çalışmaların tamamlanması için daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğu yönünde mutabakat sağlandı. Bu toplantıda ayrıca bölgede barış ve istikrarın devam etmesi açısından Körfez ülkelerinin işlerine karışmaktan vazgeçmesi yönünde İran’a da bir çağrıda bulunuldu. Toplantıdan sonra gazetecilere bir konuşma yapan Dışişleri Bakanı Suud Al Faysal konuşmasında İran’ın Suudi Arabistan ve Bahreyn arasında gerçekleşen ilişkilere karışmaması gerektiğini belirtti. Suudi Arabistan ve Bahreyn arasında eğer bir birlik gerçekleşirse dahi bu durumun İran’ı ilgilendirmediğini de sözlerine ekledi. Doğrusu bu konunun biraz daha zamana ihtiyacı var ve Körfez Birliği gerçekleşecekse bu sadece iki veya üç ülkenin katılımıyla değil tüm ülkelerin katılımıyla olmalıdır. İranlı 190 milletvekili Suudi Arabistan ve Bahreyn arasında birlik kurulmasıyla ilgili bir planı geçenlerde kınadı bu kınamaya karşılık Kral Abdullah’tan İran’ın tehdit olarak algılanmadığı yönünde bir açıklama geldi. Bu İranlı vekiller Körfez devletlerinin Körfez Birliği kurma projesini eleştiren bir de mektup yazdılar. KİK’nin Zirve toplantısında özel bir komisyonun kurulmasına ve bu komisyonun bir sonraki Körfez İşbirliği Konseyi toplantısına kadar Körfez Birliği ile ilgili çalışmalar sürdürmesine ve bir sonraki toplantıda Konsey Liderlerini bilgilendirmesine karar verildi. KİK’nin bu zirve toplantısında Körfez Birliği çalışmalarından farklı olarak ortak endişe kaynağı sorunlar ve Arap saflarının sıklaştırılması gibi konularda ele alındı.[1]  Suudi Arabistan’da bu hafta gerçekleşen bir diğer önemli olay ise; Suudi Savunma Bakanı Prens Salman ve Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Yardımcısı Ersat Hürmüzlü arasında gerçekleşen görüşmeydi. Hürmüzlü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün mesajlarını Suudi yetkililere iletti. Prens Salman ve Hürmüzlü iki ülke arasındaki özellikle savunma ve askeri işbirliği alanında ilişkilerin arttırılması yönünde çalışmalarda bulundular. Bu toplantıyı değerlendiren Arap-Türk Merkezi Başkanı Dr. Muhammed Al-Adil bu toplantının Suudi-Türk ilişkilerinin önemli yönlerini yansıttığını söyledi ve iki ülke arasında stratejik ortaklığın daha da artacağını belirtti. Al-Adil’e göre bölgede çatışmaların ve istikrarsızlığın artmasıyla birlikte iki ülke daha fazla ortaklaşa çalışmaya başlayacaktır. Aslında bunu iki ülke arasında gerçekleştirilen üst düzey ziyaretlerle de görmeye başladık bugünlerde.[2]



Suudi Arabistan’ın Filistin Meselesine Yaklaşımı ve Son Dönem Mısır İle İlişkileri

Abdullah Polat GÜNGÖR
12.05.2012

     Suudi Arabistan 1935 Londra Konferansından beri Filistin sorununu tartışmaya açan konferanslara katılmış, Filistin halkının devlet kurma haklarının olduğunu dile getirmiştir. Suudi Arabistan Filistin sorununa çözüm bulmak amacıyla 2002 yılında Veliaht Prens Kral Abdullah ile bazı girişimler başlatmıştır. Riyad Yönetimi İsrail’e komşu Arap devletleriyle ilişkilerini normal seviyeye getirmesi için, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere 1967’de istila edilen toprakların geri verilmesini önermişti. Sonrasında ise Kral Abdullah Hamas ve El-Fetih’i arabuluculuk görüşmelerine çağırmıştı. Fakat yapılan bu görüşmelerin hiçbirinden tarafları memnun edecek nitelikte neticeler çıkmamıştı.
     Suudi Arabistan yönetimi Filistin sorununun çözümü konusunda İsrail Devleti’nin yaklaşımından rahatsızlık duymaktadır. Riyad, Filistin topraklarının uzun yıllar boyunca İsrail işgali altında bulunduğunu ve bunun Orta Doğu’daki bazı bölgelerde yaşanan insan hakları ihlalleri ve adaletsizliğe yönelik en çarpıcı örnek olabileceğini belirtmiştir. Suudi Arabistan bağımsız bir devlet olarak Filistin’in tanınması adına “Bağlantısızlar Hareketi”nin desteğine ihtiyaç duyduklarını dile getirmektedir.
     Mısır’ın Şerm’ü ş-Şeyh şehrinde yapılan Bağlantısızlar Hareketi Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda Filistin meselesi ele alınarak, bu meseleye dönük olarak çifte yaklaşımlar eleştirilerek, işgal altındaki Filistin toprakları, Golan Tepeleri’nin işgalden kurtarılması ve Filistinin mazlum halkına yönelik destek gelmiştir.
               Mısır İle İlişkiler Güçleniyor mu?
     Suudi Arabistan’da Mısırlı avukatın tutuklanması sonucu, Kahire’de Suudi Büyükelçiliği önünde yapılan gösteriler ve ardından Suudi Arabistan’ın büyükelçiliklerini kapatması ile yaşanan gerginlik bu günlerde iki devletin yetkililerinin bir araya gelmeleri sonucu sona ereceğe benziyor. Suudi Arabistan’ın resmi haber ajansı SPA’ya göre Mısır Halk Meclisi Başkanı ile Şura Meclisi Başkanı, Riyad’ta Suudi Arabistan Dış İşleri Bakanı Suud al- Faysal tarafından kabul edildiler. Bu görüşmelerde iki ülke arasında tarihsel süreçlerde devam eden güçlü ve gelişmekte olan ilişkilere dikkat çekilmiştir. Mısırlı yetkililer de yaşanan Arap Baharı sonrasında ülkelerinin kritik bir demokratik süreçten geçtiklerine vurgu yaparak bu zamanda Suudi Arabistan Yönetiminin de desteğine ihtiyaç hissettiklerini bildirdiler. Çünkü Mısır devrik lideri Hüsnü Mübarek’ten sonra ülkede yaşanabilecek bazı iç karışıklıklardan dolayı endişe duymaktadır. Bunun için Kahire Yönetimi halkının ekonomik açıdan refah ihtiyacını karşılayabilecek çözüm yolları aramaktadır. Suudi Arabistan bölgede Kahire için en önemli ticaret ortalarından biri durumundadır ve yabancı fonları azalan Mısır yönetimi için yeni yatırım ortaklıkları sağlayabilir.
    Bu günlerde Suudi Arabistan ve Mısır arasındaki diplomatik bağlar yeniden güçlendirilmeye çalışılmaktadır. İki ülke arasında yapılan ilk görüşmelerin ardından Suudi Arabistan’ın Kahire Büyükelçisi’nin en yakın zamanda tekrardan Mısır’a gitmesi kararı alındı. Bunun yanında iki ülke arasında ilişkilerin toparlanması adına Suudi Arabistan Mısır’a 2 milyar dolarlık bir yardım paketi sunma kararını almıştır. Mısır’ı kalkındırmaya yönelik olacak bu yardım paketi için Mısırlı bakan Faiza Abu El Naga Krallığa şükranlarını sunmuştur. Bu yardımın 1 milyar dolarının Mısır Merkez Bankası’nın 8 yıllık mevduat hesabına yatırılması planlanırken, 500 milyon dolarının da ekonominin canlanması adına faklı sektörlerde kullanılacağı açıklanmıştır. Ayrıca ilişkilerin ilerlemesi Mısır’ın gaz satın alma potansiyelini de artıracaktır.

KAYNAKLAR

El Deeb, Sarah(10 May 2012)"Egypt secures financial aid from Saudi Arabia". philly.com. http://www.philly.com/philly/wires/ap/business/20120510_ap_egyptsecuresfinancialaidfromsaudiarabia.html. Retrieved,11.05.2012
KSA gives Egypt 2 billion USD to prop up its economy, http://arabnews.com/saudiarabia/article631749.ece, 11.05.2012.
KSA signs financial aid package deals with Egypt, http://www.saudigazette.com.sa, 12.05.2012.
Riyadh asks NAM states to recognize Palestine, http://arabnews.com/saudiarabia/article631756.ece, 10.05.2012.
Saudi ambassador returns to Egypt, http://articles.cnn.com/2012-05-05/middleeast/world meast saudi-arabia-egypt 1 el-gezawi-saudi-arabia-saudi-press-agency? s=PM:MIDDLEEAST.
Suudi Arabistan Krallığı ve Filistin Sorunu, http://www.diplomat.com.tr/atlas/sayilar/sayi1/sayfalar.asp?link=s1-3.htm, 11.05.2012.


SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
Selin GÜVEN
07.05.2012





Lübnan Suudi Büyükelçisi Ali Asiri, Lübnan’da kaçırılmasının ardından 8 gün sonra serbest bırakılan iki Suudi vatandaşının bugün eve döneceklerini bildirdi. 

Kuzen olan iki Suudi vatandaşı, Tevfik Hasan ve Abdullah Ali Al-Sahaqayiq’in havaalanına geldiklerini bildirdi. Büyükelçi, iki kuzenin sağlık durumlarının düzeldikten sonra Beyrut’ta taburcu olduklarını ve doktorların iki kuzenin yapacakları yolculuk için sağlıklarının hiçbir tehlike teşkil etmediğini de sözlerine ekledi. [1]

Kaçırılan ve Lübnan’da işkence gören iki Suudi vatandaşı, 2 Mayıs gecesi havalimanına geldiler. 

Sekiz gün boyunca bir apartman dairesinde esaret altında kaldıktan sonra geçen Çarşamba Beyrut Suudi Büyükelçiliği ile çalışan Lübnan güvenlik güçleri tarafından kurtarıldı. Kaçıranların fidye karşılığında serbest bırakılma taleplerini reddeden yetkililer operasyonla Suudi vatandaşlarını kurtardılar. Suudi vatandaşları kurtarıldıktan sonra Beyrut’taki Amerikan hastanesinde tedavi altına alındı. [2]

Asiri, iki Suudi vatandaşını kaçıran çetenin 4 kişiden oluştuğunu, bunlardan ikisinin Lübnanlı güvenlik güçlerince tutuklandığını, diğer ikisinin ise halan yakalanamadığını bildirdi. Büyükelçi, Lübnanlı güvenlik yetkililerinin yakalanamayan iki kaçağın biran önce yakalanması konusunda kendisine güvence verdiğini de sözlerine ekledi. 

Son olarak da kaçıranların rehineler için 100.000 dolarlık bir fidye istediklerini de belirtti.[3]

Bu olay ışığında Suudi Büyükelçi, Lübnan’ın sınır bölgelerinden uzak durmaları için Suudi vatandaşları uyardı. [4]

Bu gelişmeler devam ederken Suudi Veliaht Prensi Nayef Bin Abdülaziz başkanlığındaki GCC toplantısındaki gelişmelere bir göz atalım. 

Suudi Arabistan, İran’ın Körfez Adalarındaki tutumunu “kabul edilemez” olarak görmektedir. 

Çarşamba günü geç saatlerde devlet haber ajansı SPA tarafından duyurulan habere göre; Suudi Veliaht Prens Nayef Bin Abdülaziz, Körfez İşbirliği Konseyi üyesi Birleşik Arap Emirlikleri’nin kontrolü altında olan 3 adadaki İran’ın tavrını kabul edilemez olarak nitelendirdi ve “GCC ülkelerinin herhangi birine yönelik bir zarar hepimize yapılmış sayılır” söylemini kullandı. 

Prens Nayef ayrıca, GCC ülkelerinin güvenlik ve istikrarı için Bahreyn’in de tam destek sözü verdiğini belirtti. Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki ayaklanmalar için Şii egemenliğindeki İran suçlanmıştı. Bu arada 11 Nisan’da İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın ziyareti BAE ve Körfez Arap müttefikleri tarafından protesto edilmiştir. 

“Bu üç ada üzerine gerçekleştirilen ziyaret, BAE egemenliğinin açıktan ihlalidir” söylemini kullanmışlardır.[5]

Dün gerçekleştirilen Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) içişleri bakanlarının istişare toplantısında Veliaht Prens Naif, zorluklara ve dış tehditlere karşı koymak için Körfez Birliği’nin önemini bir kez daha ön plana çıkarmıştır. 

Veliaht Prens, herhangi bir üye ülkeye saldırı olması dahilinde, tüm GCC ülkelerine saldırılmış kabul edileceğini ileri sürdü. 

Zorluk ve tehditlerle karşı karşıya bulunan BAE ve Bahreyn ile dayanışma içinde olunacağını ifade etti. 

Prens Naif, üç ada üzerindeki meşru haklarından yoksun bırakılan BAE’ne karşı İran’ın tutumunun kabul edilemez bir uygulama olduğunu da sözlerine ekledi. 

Suudi Arabistan ve diğer Körfez devletlerinin BAE ve Bahreyn’in egemenlik ve istikrarının korunmasında her zaman destekleyeceklerini ve bu devletlerin güvenliklerinin bütün Körfez ülkelerinin güvenliği gibi düşünüleceğini belirtti. 

İçişleri bakanları bu doğrultuda tam uyumlu güvenlik ve istikrarın sağlanması ve ortak güvenlik politikalarını artırmak gibi konuları ele aldı. 

İç güvenlik ve istikrarın korunması ve refahı sağlamada önemli temeli olduğunu vurgulayan Veliaht Prens Naif, Körfez ülkelerinde karşılaşılan sorunlar ve tehditlere karşı ortak mücadele edileceğini söyledi.[6]





SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
İbrahim ÇELİKKAN
07.05.2012



Körfez İşbirliği Konseyi bu hafta elzem konuları görüşmek için toplandı. Altı üye ülkenin İç İşleri Bakanlarının katıldığı toplantıya Suudi Arabistan Veliaht Prensi Naif başkanlık etti. Naif yaptığı açıklamada dış tehditlere ve sorunlara beraber karşı koymak gerektiğini ve üye ülkelerden birine yapılacak herhangi bir saldırının tüm üye ülkelere yapılmış olarak kabul edileceğini belirtti. Toplantıda tehditler ve sorunlarla uğraşan Bahreyn ve Birleşik Arap Emirliklerine yardım ve dayanışma çağrısında bulunuldu. Veliaht Prens Naif, Birleşik Arap Emirliklerine bağlı Üç ada’da İran’ın anlaşılamayan uygulamalarının Krallık tarafından kabul edilemez olduğunu da son olarak sözlerine ekledi. [1]  Dış politikadaki bir diğer gelişmemiz ise; Kral Abdullah 28 Nisanda istişarede bulunmak üzere çağrılan Mısır Büyükelçisinin geri dönmesi ve Süveyş ve İskenderiye konsolosluklarının da tekrar açılması için bir direktifte bulundu.  Mısırdaki Suudi Arabistan misyonlarının geri çağrılması ve kapatılması sürecine batığımızda olayların başlangıcında Mısırlı bir avukatın üzerinde uyuşturucu bulunmasından dolayı Arabistan da tutuklanmasıyla başladığını ve bu olaya tepki olarak Mısırlıların Suudi Arabistan misyonlarının önündeki eylemlerinin neticesinde bu duruma gelindiğini görüyoruz.[2] Bu kararın alınmasında Mısır delegasyonunun Suudi Arabistan’a geçekleştirdiği ziyaretinde etkisi kesinlikle yadsınamaz.  Bu ziyarete Mısır tarafından yüksek seviyede bir katılım olduğunu görüyoruz. Katılımcıların arasında parti başkanları, siyasetçiler, parlamenterler ve Ortodoks Kilisesi temsilcileri bulunuyordu.  Gerçekleştirilen görüşmelerde ve yapılan konuşmalarda İki ülkenin “kardeş” olduğu vurgusu ön plandaydı. Mısır Halk Meclisi Başkanı Dr. Saad Al-Katatni yaptığı konuşmada iki ülke ilişkilerinin derinliğinden bahsederken bir yandan da bireysel eylemlerin bu ilişkileri bozamayacağını belirtti.[3]  Bu haftaki son gelişmemiz ise; Suudi Dış İşleri Bakanlığı Suudi vatandaşlara Suriye de kötüleşen ortam nedeniyle bu ülkeye seyahat yapmamaları ve Suriye’de ki Suudi vatandaşların da Suriye’den hemen ayrılmaları gerektiği yönünde bir uyarıda bulunduğunu görüyoruz.[4]



SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
İbrahim ÇELİKKAN
30.04.2012


Bu hafta Katar Veliahdı tarafından Suudi Arabistana bir ziyaret gerçekleştirildi. Kral Abdullah ve Katar Veliahdı Sheikh Tamim bin Hamad Al Thani arasında yapılan görüşmelerde İslam alemindeki genel durum, bölgesel ve uluslararası sorunlar ele alındı. Ayrıca iki kardeş ülkenin aralarındaki işbirliğini arttırmanın gerekliliği üzerinde durulduğu öğrenildi[1] Bu haftaki bir diğer gelişmemiz ise Suudi Arabistan Mısır büyükelçisini istişarede bulunmak için geri çağırdı. Kahire deki elçiliğini ve İskenderiye ve Süveyş deki Konsolosluklarını da Mısırdaki Suudi Arabistan misyonları önünde gerçekleştirilen şiddet eylemlerinden dolayı kapatma kararı aldı. Suudi ve Mısırlı çalışanlara yönelik artan bu şiddet olaylarının ve bu güvensiz ortamın uluslararası normlara ve hukuka aykırı olduğu belirtildi[2]

Birazda diğer gelişmelere değinmekte fayda var; Çalışma bakanlığından yetkili bir kişi Suudi Arabistan’da 1.6 milyon bayan işsiz bulunduğunu ve bu bayan işsizlerin arasında Yüksek Öğrenim ve Master mezunlarının da bulunduğunu söyledi. Özel sektörde özellikle büyük şirketlerde bayanların istihdamının düşük olduğunu belirtildi[3]

Kral Abdullah Asistan doktorların maaşlarında artış yapılmasını ve aylık maaşların 9.200 Suudi Riyali olması emrini verdi. Bu haber Yüksek Eğitim Bakanı Dr. Khalid bin Mohammad Al-Anqari tarafından Suudi Haber Ajansına iletildi ve Angari desteklerinden dolayı Krala teşekkür etti.[4]





SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
Selin GÜVEN
30.04.2012



Suudi Arabistan'da tutuklanan Mısırlı insan hakları savunucusu avukatının serbest bırakılması talebiyle Salı günü Suudi Büyükelçiliği önünde protesto edildi.[1]
Suudi Arabistan cumartesi günü Kahire büyükelçisini geri çağırdı ve Mısır’la olan diplomatik misyonlarını kapattı. İki hafta önce (17 Nisan) Cidde Kral Abdullah Uluslararası Havaalanında gümrük departmanı personeli Al-Gazawi’nin valizinde 21.380 Xanax tablet tespit etti ve tutuklandı. Suudi Basın Ajansı(SPA) sözcüsü tarafından verilen haberde, Al-Jizawee olarak bilinen Mısırlı Avukat Ahmed Muhammed Al-Gazawi’ in tutuklanması ilanından sonra Mısır’ da Suudi diplomatik temsilciliklerine yönelik tehditler nedeniyle bu kararın alındığını belirtti. [2]
Suudi yetkili, bu protestoları haksız ve yersiz olarak nitelendirdi ve konsolosluğa girmeye çalışan göstericilerin, Suudi ve Mısırlı çalışanları tehdit ettiklerini söyledi.  Buna karşılık İskenderiye ve Süveyş konsoloslukları kapatıldı ve Kahiredeki Suudi büyükelçilik geri çekildi.  Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Konseyi Başkanı Muhammed Hüseyin Tantavi,  Kral Abdullah’ın misyonları kapatma kararını tekrar gözden geçirmesini umut ettiğini belirti.
Mısır Özgürlük ve Adalet Partisi(FJP), Gazawi davasında soruşturmaya katılmak için Mısırlı bir ekip istedi. İki ülke arasında güçlü ilişkiler bulunduğunu ve bu sorunun çözümü için somut adımlar atılmasının istendiğini belirtti.[3]

KAYNAKÇA


SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
Abdullah Polat GÜNGÖR
29.04.2012 



Gündem Suudi Arabistan: “Çok Taraflı İşbirliği’nden (Katar/İngiltere Görüşmeleri) Düşük Düzeyli İlişkilere” (Mısır İlişkileri)/29.04.2012

     Suudi Arabistan ve Katar’ın Körfez bölgesinde ortak çıkarlara sahip devletler olduğunu bilmekteyiz. İki devletin ekonomik açıdan güçlü olmaları ülkeleri ortak projeler düzenleme kapsamında bir araya getirmektedir. İki Kutsal Caminin Muhafızı Kral Abdullah 27 Nisan Cuma günü Riyad’taki Kraliyet Sarayı’nda Katar Veliaht Prensi Şeyh Tamim bin Hamad Al-Thani’yi ağırlamıştır.[1] Kral Abdullah ve Katar Veliaht Prensi iki ülke arasında devam eden ikili ilişkileri ilerletmenin yanında İslam, Arap ve uluslar arası arenalardaki gelişmeleri değerlendirmek adına birlikte çalışmalar yürütme kararı almışlardır.[2]
    Bu görüşmeler çerçevesinde Şeyh Tamim aynı zamanda Krala Katar Emiri Şeyh Hamad bin Khalifa Al-Thani’nin selamlarını iletti ve Kral da Katar Emirine selamlarını gönderdi. Ayrıca düzenlenen resepsiyona Veliaht Prens Naif, Savunma Bakanı Prens Salman ve Dış İşleri Bakanı Suud El Faysal da katıldı. Prens Naif bu ziyaretin iki ülke arasında devam eden kardeşlik ilişkilerinin ve işbirliğinin desteklenmesi adına önemli olduğunu ifade etmiştir.[3]
          Suudi Arabistan ve İngiltere
     Suudi Adalet Bakanı Muhammed al-İsa Perşembe günü Londra Dış İşleri Bakanlığı’nı ziyaret etti. İngiltere Dış İşleri Bakanı Alistair Burt ile görüşen Al-İsa Suudi Arabistan ve İngiltere arasındaki adalet sektöründeki işbirliği görüşmelerini tartıştılar. Al-İsa’nın bu ziyareti İngiliz Dış İşleri Bakanlığı’nca da memnuniyetle karşılandı. Çünkü Suudi Arabistan Krallığı İngiltere için sağlıklı ilişkiler yürüten önemli bir müttefik ve ortaktır.
     İki devlet bu görüşmeler sonrasında adalet sektörüyle ilgili yeni işbirliği alanlarını tartışmaya açtılar. Alistair Burt yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan’daki yasal sektörel reformları desteklediklerini bildirdi. Daha öncesinde ise, Al-İsa ve İngiltere Adalet Bakanı Kenneth Clarke krallıkların hukuk sistemlerinin değişik yönlerini tartışmaya açmışlardı. Al-İsa yapılan görüşmeler sonrasında Suudi hukuk sistemi hakkında çeşitli yanlış anlamaları ortadan kaldıracak açıklamalarda bulundu. Al-İsa Suudi Arabistan’da, özellikle yargının bağımsızlığı, İslam hukuku ve ifade özgürlüğü temelinde insan hakları ilkelerinin uygulanması hususunda detaylı ve güvenilir bilgiler aktarmıştır.
     Tartışmalar sırasında, Al-İsa İngiliz meslektaşına Suudi hukuk firmaları ve İngiliz hukuk firmaları arasında ortaklık sağlanabileceğinden bahsetmiştir.[4] Ayrıca mahkemelerdeki çalışma mekanizması ve yönerge ile yargıçlar ve yardımcılarının eğitim çalışmaları gözden geçirilmiştir. Bu bağlamda Al-İsa, İngiliz ve Suudi hukuk bürolarının ortaklaşa yasal işlemlerde bulunma ve muhtıralar sunma ihtimalinin de bulunduğunu bildirdi. Bu şekilde İngiliz hukuk firmaları Suudi avukatlar aracılığıyla müşterilerinin haklarını savunabileceklerdir.[5]
          Mısır ve Suudi Arabistan
     Suudi Arabistan 28 Nisan Cumartesi günü Kahire Büyükelçiliği ile İskenderiye ve Süveyş Konsolosluklarını kapatma kararı aldı. Suudi Devleti haber ajansı SPA’ya göre büyükelçi Ahmed al-Qattan Kahire’de Suudi devleti aleyhine yapılan haksız gösterileri istişare etmek amacıyla derhal Riyad’a çağrıldı.
     Mısır’da Suudi Devleti aleyhine gösteriler 17 Nisan’da Cidde Havalimanı’nda Mısırlı avukat ve İnsan Hakları savunucusu Ahmed al-Gizavi’nin tutuklanması nedeniyle başlamıştır.[6] Mısırlı aktivistler bu olayı protesto ederek 24 Nisan Salı günü Suudi Büyükelçiliği önünde gösteriler düzenlemişlerdir. Suudi yetkililer de temsilcilikleri önünde yapılan gösterileri tehlikeli, haksız ve yersiz bularak, diplomatik temsilciliklerine girmeye çalışan göstericilerin hem Suudi hem de Mısırlı çalışanları tehdit ettiğini bildirmiştir.
     Suudi Arabistan için Gizavi’nin tutuklanmasının haklı gerekçeleri mevcuttur. Bunlardan ilki, Gizavi’nin Suudi Arabistan’daki hapishanelerde bulunan Mısırlı mahkûmlara kötü davranıldığını ileri sürerek, Mısır’daki bir mahkemede Kral Abdullah aleyhinde suç duyurusunda bulunmasıdır. Hatta Gizavi bu başvurusundan dolayı Suudi Arabistan tarafından gıyabında yargılanarak bir yıl hapis ve yirmi kırbaç cezasına çarptırılmıştır. Ayrıca Gizavi’nin umre amaçlı Suudi Arabistan’a gittiği söylense de, Suudi yetkililer Gizavi’nin umreye uygun kıyafetler giymediğini, bulundurmadığını ve avukatın bavulundan yirmi binden fazla sakinleştirici hap çıktığını iddia ettiler.[7] Ardından Gizavi’nin tutuklanması ve Mısırlı aktivistlerin avukatın tekrardan serbest bırakılması yönünde yaptıkları ağır gösteriler sonucunda Suudi Arabistan büyükelçilik ve konsolosluklarını kapatma kararını verdi.
     Büyükelçiliğin kapatılmasının iki ülke arasındaki ilişkilere zarar vereceğinden endişe eden Mısır Yüksek Askeri Konsey Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi ise, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el-Suud’u telefonla arayarak bu kararın tekrardan gözden geçirilmesi talebinde bulundu. Kral Abdullah’ın bu talebi önümüzdeki günlerde sonuca bağlayacağını söyleyebiliriz. Fakat iki ülke arasındaki ilişkilerin geçmiş dönemlerden itibaren sorunlu olduğunu belirtmekte fayda görmekteyim. Çünkü, 1979 yılında Mısır’ın İsrail ile imzaladığı Barış Anlaşması’ndan sonra ilişkilerde bir kopukluk yaşanmıştı. Ancak iki ülke arasındaki ilişkiler 1987 yılında restore edilse de ileri bir seviyeye taşınamamıştır.[8]



[1] http://www.spa.gov.sa/English/index.php,28.04.2012.
[2] King Abdullah receives Qatari Heir Apparent,http://www.saudiembassy.net/latest_news/news04271201.aspx,27.04.2012.
[3] King,Qatar crown prince discuss ways to boost ties,http://www.arabnews.com/saudiarabia/article619715.ece,28.04.2012.
[4] Justice minister clears some misconceptions,http://www.arabnews.com/saudiarabia/article619716.ece,28.04.2012.
[5] http://www.saudigazette.com.sa/index.cfm?method=home.regcon&contentID=20120427122810,28.04.2012.
[6] Kingdom recalls envoy to Egypt, closes embassy amid secutity threats, http://arabnews.com/saudiarabia/article620615.ece,29.04.2012.
[7] Egyptian protests over detained lawyer shut Saudi embassy,http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east,29.04.2012.

[8] http://www.france24.com/en/20120428-saudi-arabia-recalls-cairo-ambassador-protests-human-rights-activistarrestegypt?ns_campaign=editorial&ns_source=RSS_public&ns_mchannel=RSS&ns_fee=0&ns_linkname=20120428_saudi_arabia_recalls_cairo_ambassador_protests,29.04.2012.

KAYNAKLAR
Egyptian protests over detained lawyer shut Saudi embassy,http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east,29.04.2012.
Justice minister clears some misconceptions,http://www.arabnews.com/saudiarabia/,28.04.2012.
King Abdullah receives Qatari Heir Apparent,http://www.saudiembassy.net/latest_news/news04271201.aspx,27.04.2012.

Kingdom recalls envoy to Egypt, closes embassy amid secutity threats, Click Herehttp://arabnews.com/saudiarabia/article620615.ece,29.04.2012.
King,Qatar crown prince discuss ways to boost ties,http://www.arabnews.com/saudiarabia/article619715.ece,28.04.2012.
http://www.saudigazette.com.sa/index.cfm?method=home.regcon&contentID=20120427122810,28.04.2012.
http://www.spa.gov.sa/English/index.php,28.04.2012.



SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
İbrahim ÇELİKKAN
23.04.2012

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan ve beraberindeki oldukça kalabalık Türk delegasyonu Dışişleri Bakanı Prens Saud Al-Faisal tarafından karşılandıktan sonra Kral Abdullah tarafından kabul edildiler. Kral Abdullah ve Erdoğan arasındaki görüşmede iki devlet arasındaki ilişkiler, bölgesel konular ve sorunlar ele alındığı bildirildi. 
Savunma Bakanı Prens Salman bin Abdulaziz bu hafta ABD’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaretinde ilk olarak Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile görüşmelerde bulundu. Daha sonra mevkidaşı Leon Panetta ve Başkan Obama ile yaptığı toplantılar sırasında Kral Abdullah’ın selamlarını iletti. Prens Salman toplantılar sonrasında yaptığı basın açıklamasında Krallık ve ABD’nin dost ve ortak çıkarları olan iki devlet olduğunu bu ziyaret ile ilişkilerin daha da arttırılacağını umut ettiğini söyledi.  
El Kaide 28 Mart’ta Aden’de kaçırdıkları Suudi Arabistan diplomatı Abdullah El Halidi’yi serbest bırakma karşılığında Suudi Arabistan’da tutuklu bulunan 6’sı kadın 15 El Kaidelinin serbest bırakılmasını El Vatan gazetesi aracılığıyla talep ettiler. 
Şeriat Konseyi üyesi Dr. Muhammed El Shenqeti El Kaide’nin diplomat Abdullah El Halidi’yi serbest bırakma teklifinin kabul edilemeyeceğini söyledi. Yargı kararlarının değiştirilemeyeceğini ve takasın mümkün olmadığını söyleyen Dr. Muhammed’e göre bir grup sapkın El Kaideli ile görüşmek ve destekçilerini serbest bırakmak boş bir çabadır. 
Suudi Arabistanlı kız öğrenci Abrar Al-Sheikh İngiltere Cambridge üniversitesinde düzenlenen, 3’ü Avrupa dışından olmakla birlikte toplamda 16 ülkenin katıldığı 2012 Avrupa Kızlar Matematik Olimpiyatlarında Bronz madalya kazandı. 



SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
Selin GÜVEN
16.04.2012

Suudi Arabistan, Nisan ayı boyunca çok önemli temaslarda bulunmuştur. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Dışişleri Bakanları ile ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 1 Nisan günü bir araya geldi.
GCC-ABD Stratejik İşbirliği Forumu'nun ilk yüksek profilli bakanlar toplantısının açılış oturumundaki konuşmasında, İran tehdidine karşı deniz güvenliği ve füze savunma dahil olmak üzere farklı alanlarda geliştirilmiş bağlar ve Körfez ülkeleri ile stratejiler arandığını belirtti. Clinton, İran’ın nükleer silah edinme ve komşu devletlere yaptığı müdahaleleri engellemek ile ilgili ortak stratejik kaygıları, geniş yelpazede ele almak için sabırsızlandığını söyledi. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin’in İstanbul'da bir araya geldiklerini belirtti. Ancak, korkularını ve endişelerini ifade ederken, görüşmeler ile ilgili hiçbir sonuç alınamadan sona erdiğini söyledi.
Clinton,  "İran liderleri, sorun için bir çözüm inşa etmeye başlamak için hazır olup olmadıklarını, kendi nükleer programları ile ilgili ciddi, güvenilir bir tartışma için hazır olup olmadıklarını yakında açıkça belirteceklerdir” dedi.
ABD, İsrail ve İran’ın nükleer silah geliştirmeye çalıştığı yönündeki diğer ülkelerle müzakere niyetlerinin olup olmadığı konusunda şüphelerini dile getirdi. Clinton, Körfez İşbirliği Konseyi-ABD forumunda yaptığı konuşmada, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın gerçekleştirdiği darbenin 10.000’den fazla masum sivilin ölümüne yol açtığını ve buna son vermek amacıyla İstanbul’da düzenlenen uluslararası toplantıda ABD’nin İran ve Suriye ile ilgili kaygıları olduğunu vurguladı. Bu forumda aynı zamanda genel ilişkiler ve siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel alanlarda bir blok ve Körfez ülkeleri arasındaki muhtemel işbirliği tartışıldı. Katılımcılar bölgedeki siyasi durum ve ortak ilgi alanına giren bölgesel ve uluslararası konular üzerine birbirlerine garanti verdiler. Aynı zamanda, GCC-ABD forumunda, ABD ile GCC’ nin çok taraflı düzeyde bir ikili haline gelerek güvenlik bağlarını yükseltmeleri çok önemli bir siyasi gelişme olarak kabul edildi.
Karşılıklı güvenliği güçlendirmek için orduların birlikte çalışabilirliğini geliştirmek, deniz güvenliği ve füze savunması konusunda işbirliği ve krizlere karşı koordineli olarak yardımlar sağlamak adına pratik ve somut adımlar atıldı.  
İran'ın tutumuna değinen Clinton, ABD ve Körfez hükümetlerinin, İran'ın nükleer faaliyetleri konusunda endişelerinin olduğunu söyledi. Clinton, GCC yetkililerine ABD ile ortak çıkarlarını ilerletmek için çok büyük bir potansiyel olduğunu söyledi. Arap ülkeleri ile Amerika Birleşik Devletleri bağlılığının "kaya gibi sağlam ve sarsılmaz," olduğunu söyledi. "Şimdi biz de çok taraflı işbirliğinin genişletilmesi için sabırsızlanıyoruz" söylemini kullandı.[1]
Clinton görüşmesinden 1 hafta sonra ise, Dışişleri Bakanı Prens Suud El-Faysal Riyad’da Kazak meslektaşı Yerzhan Kazykhanov ile ikili ve bölgesel konularda geniş kapsamlı görüşmelerde bulundu. Görüşmelerin oturum aralarında Kazak Krallığı ile iki ülkenin de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) hükümleri çerçevesinde pazarlara mal ve hizmet erişimini kolaylaştırmak için ikili protokol anlaşması imzaladı.
Kazak Dışişleri Bakanına,  Ekonomik Kalkınma ve Ticaret Bakanı Zhanar Aitzhanova da dahil olmak üzere 10 kişilik bir heyet eşlik etti. Aitzhanova tarafından Kazak pazarlara erişim sağlamak için anlaşma imzalandı. Suudi Arabistan adına, Ticaret ve Sanayi Bakanı Dr Tevfik Al-Rabiah tarafından imzalandı.
Suudi Arabistan, Kazakistan’ın dış politika, güvenlik ya da ticari dahil olmak üzere farklı perspektiften önemli bir ortağı olarak ortaya çıktı. Riyad, barışçıl amaçlarla uzayın keşfi ve kullanımı konusunda işbirliği adına Kazakistan Ulusal Uzay Ajansı ile bir anlaşma imzaladı. Anlaşma geçen yıl imzalanan ve uzay faaliyetleri alanında projeler, ortak araştırma projesi ve konferanslar, seminerler ve sergiler organize yanı sıra bilgi ve veri değişimi içeren bir ortak program içermektedir.[2]
İlerleyen günlerde gerçekleştirilen, Suudi Savunma Bakanı Prens Salman bin Abdul Aziz ve ABD Başkanı Barack Obama'nın görüşmesinde, iki ülkeyi birbirine bağlayan güçlü ve stratejik ortaklık vurguladı.
Çeşitli ayaklanmalarla meşgul olan Körfez bölgesi ve Arap dünyası güvenlik kaygıları ortasında, Suudi Savunma Bakanı Prens Salman bin Abdul Aziz temel sorunları ve stratejik işbirliğini görüşmek üzere Washington'a gitti.
ABD ve Suudi Arabistan bölgesel güvenlik, terörle mücadele ve enerji olmak üzere çeşitli düzeylerde işbirliği amaçlandı. ABD-Suudi işbirliği sadece siyasi ve güvenlik sorunlarıyla sınırlı değidi, aynı zamanda enerji boyutu da vardı. [3]
Hareketli geçen haftanın sonunda ise Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Suudi Arabistan’a geldi. Erdoğan, Riyad Emiri Prens Salman bin Abdul-Aziz’ın yanı sıra Riyad Türk Büyükelçisi Ahmet Muhtar Gün tarafından karşılandı.
Türk Başbakanı Suriye'deki son gelişmeler ve İran'ın nükleer programı da dahil olmak üzere acil çözüm bekleyen bir dizi görüşmelerde bulundu.[4]
İki lider, bölgesel ve uluslararası arenalardaki gelişmeleri de ele aldılar. Kral Abdullah ve Erdoğan, Suriye'deki durumu ayrıntılı olarak ele aldı ve BM-Arap Birliği elçisi Kofi Annan’ın ülkeye barış, güvenlik ve istikrar getireceği yönündeki olumlu düşüncelerini paylaştılar. Ayrıca Filistin sorunu ve Sudan’daki çalkantılı durum tüm yönleriyle ele alındı. [5]


SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
Abdullah Polat GÜNGÖR 
16.04.2012


      Ortadoğu’daki Gelişmeler ve Suudi Arabistan’ın Görüşmeleri

     Nisan ayında yapılan görüşmelerin ilk ayağı Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık Haşimi’nin Suudi Arabistan ziyaretiyle başlamıştır. Haşimi Suudi Arabistan Dış İşleri Bakanı Prens Suud El Faysal ile görüşmüştür.
     Diğer bir önemli gelişme Suudi Savunma Bakanı Prens Salman’ın İngiltere ve ABD ziyaretleridir. Prens Salman Londra ziyaretinde İngiliz Başbakan David Cameron, Savunma Bakanı Philip Hammond ve Dış İşleri Bakanı William Hague ile görüştü. Bu görüşmelerde ele alınan konular şu başlıklarda verilebilir; Suriye konusu, Orta Doğu ve Kuzey Afrika konusunda siyasi ve ekonomik reformlar, İran’ın nükleer programı hakkındaki endişeler ve Yemen’de barış ve güvenin sağlanmasına yönelik çabalardır.[1]  Öncelikle Suriye konusunda Esad rejiminin yapılanlar karşısında tüm meşruluğunu yitirmekte olduğu belirtilmiştir. Buradaki şiddetin önüne geçmek adına halkın iradesini yansıtan reformların bir an önce hayata geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. İkinci olarak görüşmelerde daha önce Ocak ayında İngiliz başbakan David Cameron’ın Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret ve imzalanan silah anlaşmaları hatırlatılmıştır. Fakat Uluslar arası Af Örgütü’nün Birleşik Krallık temsilcisi Tim Hancock, Suudi Arabistan ile İngiltere arasında yapılan bu anlaşmadan Riyad rejiminin güven vermesi gerektiğini bildirmiştir. Çünkü son zamanlarda Suudi jetlerinin Yemen köylerini bombaladıkları yönünde ellerine belge geçtiğini söylemiştir.[2] Prens Salman ise yapılan bu ziyaretin önemine dikkat çekerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin 2007 yılında Kral Abdullah’ın Londra’ya yaptığı ziyaret sonrası güçlenerek devam ettiğini belirtmiştir.[3]
     Ardından yapılan ABD ziyareti de ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü bu ziyarette sıcak bir mesele olan Suriye konusu ele alınmıştır. Suudi Arabistan yönetiminin Suriye’deki muhaliflere destek olma konusundaki tavrına ABD yönetiminden de iletişim ve tıbbi malzeme yardımı yapma noktasında destek gelmiştir. Prens devlet başkanı Obama ile görüştükten sonra ABD Savunma Bakanı Leon Panetta ve diğer üst düzey yetkililerle bir araya gelmiştir.[4] Bu görüşmelerden çıkan sonuç ise, her iki ülkenin Ortadoğu konusunda yaşanılan gelişmeler karşısında yakın işbirliğine sahip ve stratejik bir ortak olduklarına yöneliktir.
     Suudi Arabistan Türkiye ile yakın ilişkilerine devam etmektedir. İki Kutsal Caminin Muhafızı Kral Abdullah ile Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 13 Nisan günü Riyad’ın kuzey doğu bölgesinde yer alan kraliyet tatil beldesinde bir araya gelmişlerdir. Kraliyet Sarayı’nda yapılan görüşmelerde Türkiye’nin Suriye konusundaki tutumuna Suudi Arabistan’dan destek gelmiştir. Hatta Türk Başbakan Erdoğan bölgede yaşananların katliam olduğunu dile getirmiştir. İki ülkenin de Suriye’de yaşananların çözümü için aldıkları karar ortaktır; “Annan Planı çerçevesinde Suriye’ye uluslar arası gözlemcilerin ivedilikle gönderilmesi gerektiği” üzerinedir. Kral Abdullah ile Erdoğan görüşmesinde Suriye konusunun yanında Filistin meselesinin de ele alındığı bildirilmiştir. Bu görüşme esnasında İran Devlet başkanı Ahmedinecad’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptığı ziyaret aynı güne denk düştüğü için bazı çevrelerce provoke amaçlı değerlendirildi.[5]
     Ayrıca Erdoğan Riyad Hava Üssü’nde Veliaht Prens Naif ile bir araya gelmiştir. Hem bölgesel hem de uluslar arası konular tartışılmıştır. Her iki devlet Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğine destek vermektedir. İki ülke siyasi diyaloğun güçlendirilmesi adına ikili ilişkilere büyük önem vermektedir. Arap Birliği, KİK ve İKÖ bünyesinde devam eden ilişkilerin önemine vurgu yapılmaktadır.[6]


[1] http://www.ukun.fco.gov.uk/en/news/?view=News&id=750621682, 10 Nisan 2012.
[2] Britain Saudis talk new big arms deal,http://www.islamtimes.org/, 7 Nisan 2012.
[3] http://www.turkishcentralnews.com/archives/12429, 5 Nisan 2012.
[4]Clinton stresses importance of Defence Minister’s US visit, http://www.arabnews.com/saudiarabia/article612570.ece., 14 Nisan 2012.
[5] Syria,Gulf situation figure in Abdullah-Erdogan talks,http://www.saudigazette.com.sa/, 14 Nisan 2012.
[6] Saudi leaders, Turkish premier focus on security and stability,http://www.arabnews.com/saudiarabia/article612568.ece., 14 Nisan 2012.
KAYNAKLAR
Britain Saudis talk new big arms deal,http://www.islamtimes.org/, 7 Nisan 2012.
Clinton stresses importance of Defence Minister’s US visit, http://www.arabnews.com/saudiarabia/article612570.ece., 14 Nisan 2012.
Saudi leaders, Turkish premier focus on security and stability,http://www.arabnews.com/saudiarabia/article612568.ece., 14 Nisan 2012.
Syria,Gulf situation figure in Abdullah-Erdogan talks,http://www.saudigazette.com.sa/, 14 Nisan 2012.
http://www.turkishcentralnews.com/archives/12429, 5 Nisan 2012.
http://www.ukun.fco.gov.uk/en/news/?view=News&id=750621682, 10 Nisan 2012.


SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
Abdullah Polat GÜNGÖR
07.04.2012 


       BM Barış Çabaları Gölgede mi Kalıyor?
       Suudi Arabistan ve Katar gibi devletlerin Suriye’deki Muhaliflere Destekleri Bağlamında

     Arap dünyasında ilk olarak Tunus’u ardından Mısır ve Libya’yı etkisi altına alan ve mevcut yönetimlerinin düşmesine neden olan Arap Baharı veya Devrimi Suriye’deki etkisini tüm hızıyla devam ettirirken Suudi Arabistan yönetiminin endişeleri ve güvenlik ihtiyacı da günden güne artış göstermektedir. Devrim ateşi ileride Suudi Yönetimi’ni de etki altına alabilir mi korkusu bu ülkeyi hem kendi coğrafyasının güvenliği için-Bahreyn ve Yemen örneklerini önceki yazımda belirtmiştim- hem de Suriye’deki kriz için ani ve sert önlemler almaya zorlamaktadır.
     Bunun arka planında Bahreyn olaylarında devrimcilere karşı çıkan tutumu, ülkesindeki Şii nüfus ve halktan gelebilecek reform talepleri nedeniyle devrim dalgasından olumsuz etkilenme endişesinin olduğu söylenilebilir. Hatta daha da önemlisi Suudi Arabistan İran tehdidi nedeniyle Suriye konusunda net bir tavır takınmaktadır.[1] Bu bağlamda Suudi Arabistan olayın başından itibaren Esad rejiminin bir an önce düşürülmesi talebini dile getirmiş, gerekirse muhaliflere destek sağlayabileceklerini belirtmiştir. Riyad yönetimi Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerin Suriye’ye vermiş oldukları destekten ötürü rahatsızlık duymuştur. Suudi Arabistan Hilary Clinton’ın Riyad ziyareti sonrası 1Nisan’da Türkiye’de toplanan Suriye Halkının Dostları toplantısında da Suriye’deki muhaliflere destek sağlamak niyetlerinde olduklarını bir kez daha yinelemiştir.[2]
     Bu güne kadar yapılan barış girişimleri içerisinde ise en önemli adım Annan Planı olarak karşımıza çıkmaktadır. Annan’ın temasları ve Rusya Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev’in de girişimleriyle Suriye’nin uzun ve kanlı iç savaşını sona erdirmeyi amaçlayan bu plan ilk aşamada Şam Yönetimi’nin çözüm için ılımlı yaklaşımına neden olmuştur. Fakat bunun ileride çatışmaları çözmek adına ne kadar başarılı bir plan olabileceği tam olarak kestirilememektedir. Annan’ın Barış Planı özetle şu temel faktörleri bünyesinde barındırmaktadır:
Ø  İlk etapta Suriye halkının isteklerine ve endişelerine yanıt sağlayacak Suriye öncülüğünde bir siyasal süreci ele alması,
Ø  Sivilleri korumak adına BM gözetiminde her türlü silahlı şiddete son verilmesi,
1.Suriye rejimi daha önce zarar verdiği alanlardan askerlerini çekecek ve silah kullanımını durduracaktır.
2.Muhalefet çatışmalara son verilmesi taahhüdünde bulunacaktır.
Ø  Tüm taraflar çatışma yaşanan bölgelere insani yardım sevkiyatını sağlayacak,
Ø  Yetkililer ülkede gazeteciler için hareket serbestîsi yaratacak, keyfi şekilde tutuklanmış kişilerin serbest bırakılması sürecini hızlandıracaklar,
Ø  Yetkililer toplanma ve barışçı şekilde gösteri yapma hakkına saygı göstereceklerdir.[3]
    Muhalif örgütlerin çatı kuruluşu olan Suriye Ulusal Konseyi amaçlarını Suriye rejiminin diktatörlüğüne son vermek ve çoğulcu sivil ve demokratik bir devlete kavuşmak olarak açıklamıştır. Fakat bu günlerde Suudi Arabistan ve Katar Beşar Esad’ın BM’nin Suriye’deki krize son vermek için yürüttüğü barış çabalarını engellemek istediği düşüncesinden hareketle Körfez ülkelerini isyancılara silah sağlamak adına mücadeleye çağırmışlardır. Ayrıca Katar Suriyeli muhaliflere tanksavar ve uçaksavar füzeler dâhil olmak üzere etkili silahlar göndermeyi planlamaktadır. Arap kaynaklar ise, Suriyeli işadamlarının Körfez ülkelerinden topladıkları parlarla alınan silahların Suudi Arabistan’ın Lübnan’daki müttefikleri aracılığıyla Suriye’ye sokulduğunu belirtmişlerdir.
     Suudi Arabistan ve Katar Yönetimi’nin bu yönde karar almaları ileride Annan’ın barış çabalarını sekteye uğratabilir. Hatta bu yönde İngiltere’nin Dışişleri Sekreteri William Hague, “Kofi Annan’ın altı maddelik planının başarısız olması halinde Suriye’deki muhalefeti silahlandırmak adına baskıların artabileceği yönünde uyarılarda bulunmuştur.” Suudi Dış İşleri Bakanı Suud El Faysal ise, “böyle bir durumda muhaliflere destek sağlanmasının ülkeleri adına bir görev teşkil edeceğini” bildirmiştir.[4]
     Aslında İstanbul’da yapılan zirvede ABD ve müttefiklerinin, Esad’ın saldırılarını durdurmaması ve barış planını uygulamaması durumunda isyancılara daha fazla silahlı destekte bulunulabileceğinin sinyallerini vermişlerdi. Bu noktada Washington’un Suudi Arabistan’a koşullu destek sağladığı da görüşmelerle aktarılmıştır. Bu konuda yine en sert tepki Rusya’dan gelmiştir. Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov,”bu ülkelerin Suriye’deki muhaliflere ne kadar destek verirlerse versinler Esad Yönetimini asla deviremeyeceklerini ve bu tip faaliyetlerin bölgedeki çatışmaları sona erdiremeyeceğini ifade etmiştir.”[5]
     Bu gibi olaylar yaşanırken madalyonun öbür tarafında farklı senaryolar da oluşmaktadır. Uluslar arası Güvenlik Konseyi 10 Nisan tarihinde Suriye’de ateşkes sağlamak adına bir başkanlık beyanını gündeme taşımaktadır. Bu konuda BM Suriye temsilcisi Kofi Annan ve Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşşar el Caferi yapıcı konuşmalarda bulunmaktadırlar. Caferi Annan Planını desteklediklerini fakat bazı konularda çekincelerinin olduğunu ifade etti. Suriye hükümetinin Annan’dan talepleri; silahlı gruplara ilaveten bu grupları destekleyen, onları koruyan ve barındıran Suudi Arabistan, Katar, Türkiye gibi devletlerin de plana bağlılık taahhütlerinde bulunmalarıdır.[6] Çünkü son günlerde yaşanan Suudi Arabistan ve Katar Yönetimlerinin Suriye’deki muhalif güçlere destek çağrısı Suriye rejimini fazlasıyla rahatsız etmiş durumdadır. Caferi, bu yönetimlerin söylediklerinin tam tersini iddia ederek, Suudi Arabistan ve Katar’ın Suriye’deki krize çözüm bulunmasını engelleme çabası içinde olduklarını ifade etmiştir.
     Şam Yönetimi’nin önünde şimdilik iki farklı seçenek bulunmaktadır. Suriye Annan planının altı maddelik önerisini tam anlamıyla uygulamadığı müddetçe çeşitli zorluklar ve yeni yaptırım planlarıyla karşı karşıya kalacaktır. Diğer taraftan plana bağlı kalıp kent ve yerleşim alanlarından askerlerini çekmeye başlarsa barış süreci olumlu yönde seyredecektir. Bu plana Rusya ve Çin gibi devletler de destek vermektedir. [7]
     Sonuç olarak, Arap Baharı ile birlikte Ortadoğu’da yaşanan siyasal değişimler ve bunların sonucunda ortaya çıkan Libya, Mısır ve Yemen modelleri ile çeşitli bedellerin ödenmesi ve ödenmeye devam etmesi Suriye’de ilerisi için yaşanabilecekler hakkında devletleri zor durumda bırakmaktadır. Çeşitli Çinli uzmanlar ise, Suriye krizinin ancak siyasal reformla çözüleceğini, Suriye’nin siyasal dönüşümünün ancak Beşar Esad yönetimi ile tepeden aşağı bir dizi reformla olabileceğini ileri sürmektedirler. Bu noktada Annan planının hemen sonuç alması kolay gözükmemektedir.[8]


[1]Kurubaş,E.(Mart 2012),”Suriye Krizi ve Bölgesel Liderlik Çabaları”,http://www.ankarastrateji.org/yazar/prof-dr-erol-kurubas/Suriye-krizi-ve-bölgesel-liderlik-cabalari
[2] Call of duty:Saudi Arabia bent on arming Syrian rebels(April 2012),http://rt.com/news/syrian-rebels-armed-turkey-957
[3] Syrian government accepts Annan Peace Plan,http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-17522398
[4]Gulf states warned against arming Syria rebels,http://guardian.co.uk/world/2012/apr/05/gulf-states-warning-arming-syria
[5]http://www.euractiv.com.tr/politika-000110/article/rusya-suriyeli-muhalifleri-silahlandirirsaniz-katliam-yillarca-surer-024944
[6]http://english.irib.ir/news/political/item/90101-qatar-s-arabia-turkey-west-undercut-annan-plan-syria-envoy
[7]http://saudigazette.com.sa/index.cfm?method=home.regcon&contentID=20120329120624
[8]Ekrem,E.,”Annan Barış Planı ve Çin’in Suriye Planı”,http://www.sde.org.tr/kose-yazilari/1122/-annan-baris-plani-ve-cinin-suriye-plani.aspx

KAYNAKLAR
Call of duty:Saudi Arabia bent on arming Syrian rebels(April 2012),http://rt.com/news/syrian-rebels-armed-turkey-957
Ekrem,E.,”Annan Barış Planı ve Çin’in Suriye Planı”,http://www.sde.org.tr/kose-yazilari/1122/-annan-baris-plani-ve-cinin-suriye-plani.aspx
Gulf states warned against arming Syria rebels,http://guardian.co.uk/world/2012/apr/05/gulf-states-warning-arming-syria
Kurubaş,E.(Mart 2012),”Suriye Krizi ve Bölgesel Liderlik Çabaları”,http://www.ankarastrateji.org/yazar/prof-dr-erol-kurubas/Suriye-krizi-ve-bölgesel-liderlik-cabalari
Syrian government accepts Annan Peace Plan,http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-17522398
http://www.euractiv.com.tr/politika-000110/article/rusya-suriyeli-muhalifleri-silahlandirirsaniz-katliam-yillarca-surer-024944
http://english.irib.ir/news/political/item/90101-qatar-s-arabia-turkey-west-undercut-annan-plan-syria-envoy
http://saudigazette.com.sa/index.cfm?method=home.regcon&contentID=20120329120624

SERKAN SEMİZOĞLU
SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
09.04.2012


Batı Suudi Arabistan’ın Medine şehrinde kız öğrenciler, ülkenin  eğitim sistemini çağdışı bularak, buna karşı bir protesto düzenlediler. Taibah Üniversitesi öğrencileri sınıfları terk ederek ve reformların uygulanması üniversite rektörünün ofisi önünde toplanarak protestolarını sahnelediler. Buna ek olarak protestocular, ülkenin eğitim sisteminin yanı sıra kampüsteki hizmet ve tesislerinde  iyileştirilmesine büyük ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
Tebük krallığın Üniversitesi'nde kız öğrencilerde, aynı zamanda geçen hafta sonlarında eğitim sistemine karşı bir protesto düzenlemişlerdi.
Tabuk öğrencilerinin bazı profesörlerin davranışlarının kabul edilemez olduğunu bunu için üniversite yönetimine çağrı yapılmıştı. Ayrıca  üniversite personeli de kendi taleplerini içeren bir listeyi üniversite yönetime sunmuşlardı.
Geçen Mart ayında, kız öğrencilerin Abha kentinde benzer bir protesto gösterisi düzenlemişlerdi. Rejim güçleri protestocuların üstüne saldırarak bir kişinin ölümüne ellinin üzerinde aktivistinde yaralanmasına neden olmuşlardı.
Suudi Arabistan'ın doğusundaki şii halkı, hakları reformları, ifade özgürlüğü ve siyasi tutukluların serbest bırakılmasını isteyen göstericiler, Şubat 2011 tarihinden itibaren, hükümet karşıtı protestolara düzenlemektedirler.
Bu gösterilerde birkaç gösterici öldürüldü ve onlarcası bölgedeki protestoların başlangıcından beri tutuklandı.


Riyad yönetimi de, 2012 yılının başından bu yana hükümet karşıtı protestocular üzerindeki  baskıyı yoğunlaştırmıştır.[1] 


SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
Abdullah Polat GÜNGÖR 
02.04.2012


Devletlerin Suriye’deki Olaylara Tepkisi ve Yaşananların Ardından Suudi Arabistan’ın Rolü
     Suriye’deki hükümet karşıtı protestolar etkisini tüm hızıyla devam ettirmektedir. Şubat 2012 tarihli BM Raporuna göre ülkede hayatını kaybedenlerin sayısı 5400 kişiyi aşmıştır. Suriyeli yetkililer sayıları 2000’den fazla asker ve kolluk kuvvetinin iyi organize olmuş silahlılarla çıkan çatışmalar sonucunda hayatlarını kaybettiğini belirtti.[1]
     Bu senaryo karşısında BM Güvenlik Konseyi çeşitli önlemler almak durumunda kaldı. Fakat BM Güvenlik Konseyi’nin Beşar Esad’ın istifa etmesi gerektiğine yönelik kararını Rusya ve Çin veto etmişlerdi. Konseyde bulunan 30 üyeden 15’i ise, Suriye’deki şiddeti durdurmak için alınan kararın lehinde oy kullanmışlardı. Suudi Arabistan ise, Esad’ı istifaya davet eden Arap Devletlerinden bir tanesiydi. Bu bağlamda Kral Abdullah, bundan sonraki aşamada Suriye konusunda bir diyalog girişiminin sağlanabilmesinin yarar getirmeyeceğini bildirmiştir.
     Yaşananların akabinde Suriye’deki gelişmeler ve Ortadoğu’daki durum hakkında Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suudi ile Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev 22 Şubat günü görüş alışverişinde bulundular. Suudi haber ajansı SPA’nın haberine göre Medvedev, iki ülke arasındaki ilişkilere değinmek ve Suriye konusunu değerlendirmek adına Kral Abdullah’ı aramıştır.[2] Kral Abdullah ise BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye konusunda hazırlanan karar taslağının düşürülmesi için veto hakkını kullanan Rusya’nın tutumunu eleştirerek; karar verilmeden önce kurulacak bir Rus-Arap koordinasyonunun sağlanmasının daha yararlı olabileceğini ima etmiştir.
     Neticede iki devlet arasında yapılan bu görüş alışverişinden olumlu bir sonuç çıkmadığı gibi Rusya, Suudi Arabistan’ı Suriye içerisinde büyüyen muhalefete karşı destek vermekle suçladı. Suudi Arabistan Dış İşleri Bakanlığı ise, Rus yetkililerin bu yönde yaptıkları açıklamaları kınadıklarını bildirdi.
     Rusya’nın bu tür varsayımlarda bulunmasının nedeni, Suriye’deki rejim muhaliflerinin El Kaide ile bağlantılı gruplar olabileceği söylentisidir. Fakat Suudi Krallığı bu türden açıklamaları reddetmektedir. Suudilerin bu konudaki duruşu nettir:”Suriye rejiminin kendi halkına yaptıkları zulüm uluslar arası hukukla bağdaşmamaktadır.”[3]
     Yine, Suudi Arap ve dış politika uzmanları ve siyasetçileri Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey V. Lavrov’un Suriye’deki Beşar Esad rejiminin yıkılmasının burada Sünni Müslüman grupların baskın olacağı bir otorite ile sonuçlanabileceği sözlerini sert dille eleştirdiler. Suudi politikacılar bu gibi nitelendirmelerin bölgede neler olup bittiğinden haberdar olmayan Lavrov’un cehaletinden kaynaklandığını belirttiler.
     Kral Abdülaziz Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan Dr.Hussain Al-Roumaithan, Lavrov’un asıl amacının burada dini ve mezhepsel duyguları kötü amaçlı körüklemek olduğunu vurguladı. Al-Roumaithan bölgenin geçmişten beri devam eden kültürel çeşitliliğine ve uzun yıllar boyu birlikte yaşamış Sünni-Şii birlikteliğine dikkati çekmiştir.
     Aynı şekilde, Tunus Üniversitesi’nden İslam Araştırmaları Profesörü Abdülkerim Fraihi, Sünniler, Şiiler, Yahudiler ve diğer etnik toplulukların Arap dünyasında kurdukları mevcut siyasi rejimlere atıf yaparak, Arap ve Müslüman dünyasının grupları bir arada barındırma özelliğinin altını çizdi. Ancak Lavrov’un ne yazık ki İslam dünyası içinde Şiilerin sözcüsü haline büründüğünü üzülerek ifade etti.[4]
       Suudi Krallığı’nın Güvenlik ve Çözüm Arayışları
     Suudi Arabistan Esad rejiminin kendi halkına uyguladığı zulümü kınamak amacıyla Şam Büyükelçiliği’ni kapatma kararı verdi. Ayrıca Krallık Suriye’deki kanlı olaylar nedeniyle tüm diplomat ve büyükelçilik görevlilerini de çektiğini bildirdi.
     Suudi Arabistan’ın da içerisinde bulunduğu KİK üyesi ülkeler (Kuveyt, Bahreyn, Katar, Oman ve BAE) Şam’daki büyükelçiliklerini kapatmıştı. Bundan önce İngiltere, İtalya, Kanada, Fransa, İspanya ve ABD bu kararı vermişlerdi. Aynı zamanda Suudi Arabistan Suriye için yapılması planlanan barış çabalarını görüşmeye devam etmektedir.
     Şura Konseyi başkanı Abdullah el- Asheikh, Uganda’da yapılacak Parlamentolar Arası Birlik (PAB) toplantısında Suriye’ye barış getirmek için Arap Ligi ve BM’nin desteğine ihtiyaç duyduklarını söyledi. Bu kurulda yer alacak krallık heyetinin başkanı el-Asheikh, heyet üyeleri ise Saleh el-Hüseyin, Saleh el-Namlah ve Muhsin el-Hazimi olacaktır.
     Parlamentolar Arası Birliğin 126.Genel Kurul Toplantısında Suriye konusu ele alınacaktır. Birliğin toplanma amacını barış ve güvenlik için uluslar arası sorunlara çözüm bulmak ve dünyadaki Parlamentolar Arası ilişkileri güçlendirmek oluşturur. Bu kurum 1989 yılında oluşturulmuş (siyasal) çok taraflı müzakereleri içeren ilk daimi küresel forumdur.157 ülkenin ulusal parlamentoları buraya üyedirler ve dokuz bölgesel parlamento meclisi ortak üyedir. PAB, BM’de daimi gözlemci statüsüne sahiptir. Kurumun daimi komiteler aracılığıyla barış ve güvenlik, finans ve ticarette sürekli ilerleme ve tüm dünyada demokrasi/insan haklarını koruma çabaları yer almaktadır. Suudi Arabistan bu birliğe 2003 yılında katılmıştır.[5]
     Bunun yanında, İtalyan büyükelçi Valentino Simonetti Körfez ülkelerinin ve Avrupalı devletlerin bazı yetkilileriyle Suriye’de yaşanan gelişmeler hakkında bir durum değerlendirmesi yapmak adına Tunus’ta konferans düzenleyeceklerini bildirdi. Suriye’deki rejime karşı ortak hareket etme kararı veren çok sayıda Arap, Avrupalı ve ABD’li diplomatlar burada hazır bulunacaklardır. Buradaki temel konu ise, Beşar Esad rejiminin kendi halkına uyguladığı zulümün önüne geçmek olacaktır.
     Konferansa Arabistan Dış İşleri Bakanı Prens Suud el-Faysal ile onun İtalyan meslektaşı Giuli Terzi de katılacaktır. İtalyan elçi bu konuda Suudi duruşunun tamamen arkasında olacaklarını, Suriye’deki krize karşı barışçıl ve siyasal yönde çözüm bulmak adına BM, AB ve Arap Ligi ile ortak bir çalışmaya hazır olduklarını bildirdiler.[6]
     Çözüm arayışlarına bir yenisi de 30 Mart günü Kral Abdullah ve ABD Dış İşleri Bakanı Hilary Clinton’ın bölgesel ve uluslar arası gelişmeleri-özellikle Suriye konusu- görüşmek üzere Riyad’ta Krallık Sarayı’nda bir araya gelmesiyle eklenmiştir. Bu görüşmede, Suriye’ye uygulanacak yaptırımlar ve ülkede barışın sağlanması adına yapılabilecek uygulamalar ele alınmıştır.[7]
     Ayrıca bu ziyaret Türkiye’de ikincisi düzenlenecek olan “Suriye Halkının Dostları” toplantısı öncesi, Suriye rejimine karşı ortak bir strateji belirlene ve dağınık Suriye muhalefetini birleştirme amacına hizmet etmektedir. Clinton burada Suriye Halkının Dostları içinde yer alan ülkeler olan Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar ve BAE’nin oluşturduğu Körfez Savunma Konseyi işbirliğindeki ülkelerin bakanlar kurul toplantısına da katıldı. Bu görüşmelerdeki bir diğer konu ise, Arap ülkeleri ile füze savunma sisteminin değerlendirilmesidir.[8]
          Suudi Arabistan-Yemen İlişkileri
     Suudi Arabistan ve Yemen arasındaki ilişkilere göz atacak olursak, iki ülkeyi de negatif yönde etkileyecek (Şii) Hutsi isyanı ve El-Kaide sorunu başta gelmektedir. Suudi Arabistan kendi içinde yaşadığı Şii azınlık sorunundan ötürü yaşadığı tehdit algısıyla komşusu Yemen’deki Hutsi İsyanı’nın bastırılması amacıyla Salih Yönetimi’ne destekte bulunmuştu. Suudi Arabistan bu nedenle zaman zaman Yemen’de isyancılara karşı yürütülen operasyonlara katılmıştır. Riyad, Şiilere karşı Vahhabi/Selefi hareketini desteklemektedir. Ayrıca El-Kaide iki devlet arasındaki önemli tehdit unsurudur.
     Son dönemde ise yaşanan bu sorunlara bir de Yemen’deki adam kaçırma faaliyetleri eklenmiştir. Son yaşanan gelişme 28 Mart günü Aden Körfezi yakınlarında Suudi bir diplomatın kaçırılma olayıdır.[9] Suudi Dış İşleri Bakanlığı Yemen’in güneyindeki Aden kentinde Suudi diplomat Abdullah el-Halid’i kaçıran silahlı grubu ciddi bir şekilde uyardı.
     Halid Mansura, mahallesinde evinden çıktıktan sonra arabasına binmek üzereyken kaçırıldı. Bu olayı ise, şimdiye kadar hiç kimse üstlenmedi. Bu kaçırılmada herhangi bir siyasi veya finansal çıkarlar olup olmadığı tam belli değildir. Fakat Aden hükümet güçlerinin Yemen’in Abyan vilayeti yakınlarında El-Kaide ile bağlantılı militan gruplarla mücadelede oldukları bilinmektedir. Çünkü Güney Yemen’de 2011 yılında o zamanki devlet başkanı Ali Abdullah Salih’e karşı kitlesel protestolar da yapılmıştı.
  Bir yılda üç Suudi diplomat Yemen’de kaçırıldı veya hedef alındı. İki ay öncesinde yine Aden’de bilinmeyen silahlı güçler tarafından el-Halidi’nin bir arabası ve kişisel eşyalarına el konulmuştu. Geçen yıl Nisan ayında ise, başka bir Suudi diplomat kaçırılmış ve 10 ay boyunca rehin tutulmuştu. Ayrıca Sanaa’da bulunan Suudi elçiliğinin ikinci sekreteri Said el- Maliki geçen yıl Yemenli Beni Dhabian kabilesinin üç tetikçisi tarafından kaçırılmıştı. Suudi Büyükelçiliği Yemen’de tetikçiler tarafından kaçırılan dört vatandaşını kurtarmayı başarmıştı.
     Bu tür olumsuzlukların yaşanmasına rağmen İki Kutsal Camiinin Koruyucusu Kral Abdullah Yemen Devlet Başkanı Mansur el-Hadi ile yaptığı görüşme sonrasında Yemen’in iki aylık süreyi kapsayan tüm petrol ihtiyacını sağlayacağını duyurmuştur.[10]
          Bahreyn’de Kriz ve Körfez’deki İlişkiler
     Bahreyn son zamanlarda Basra Körfezi’nde yaşanan mezhepsel çatışmaların (Yönetici Sünniler/Şii Halk) yaşandığı önemli bir bölgedir. Ülkede Sünni yönetim El Halife ailesine yönelik olarak ciddi bir muhalefet bulunmaktadır. Bahreyn’in diktatör rejimi ise, halkın barışçıl gösterilerini bastırmak amacıyla Suudi Arabistan’daki Vahhabi rejimi başta olmak üzere diğer Arap ülkelerinden askeri yardım sağlamaktadır.
     Suudi Arabistan’daki kraliyet muhafızları ise, Bahreyn’de devam etmekte olan barışçıl protesto gösterilerini bastırmak amacıyla bu ülkeye giriş yapmıştır. Bahreyn halkı oluşturulan tüm baskı, korku ve şiddet ortamına rağmen ellerinden alınmış hakların verilmesi ve meşru isteklerini elde etmek amacıyla barışçıl gösterilerini sürdürmektedir.
     Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri askerlerinin buraya gelme nedenleri ülkenin temel altyapısını korumak ve sokaklardaki düzeni tekrardan sağlamaktır. Çünkü Suudi Arabistan için komşu bir ülkede çıkabilecek Şii ayaklanma bu ülke için ciddi sıkıntılar yaratabilecektir.[11] Buradaki Şii çoğunluk Sünni iktidar ailesinin tekelini kırmak ve parlamentonun demokratik reformları hayata geçirmesini istemektedir. Arap Baharı sonrası Bahreyn’de Şii Müslümanların yaşadığı bölgelerde çatışmalar günlük bir olay halini almıştır.[12]
     Bahreyn’de yaşanan bu gelişmelere rağmen Suudi Arabistan, Bahreyn ve diğer Körfez ülkeler arasındaki ilişkiler hızla devam etmektedir. Bunlardan biri de Suudi Arabistan ve Bahreyn arasında sağlanacak olan 4.5 milyar dolara mal olacak bir demiryolu inşaatı projesidir. Bu proje 2014 yılında başlatılacak; iki hükümet ve özel yatırımcılar tarafından finanse edilecektir.
     Ayrıca bu proje ilerde Körfez ülkelerini birbirine yakınlaştıracaktır. Altı Körfez ülkesi-Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Umman ve BAE- bu projenin içerisinde yer alacaktır. Körfez ülkelerini birbirine bağlayacak olan demiryolu ağının geri kalan ayağının 2017 yılına dek tamamlanması beklenmektedir. Bu projenin toplam maliyeti 15.5 milyar dolar, demiryolunun uzunluğu ise 2200 km olacaktır.[13]


[3] http://www.saudigazette.com.sa/index.cfm?method=home.regcon&contentID=20120308119219
[4] http://www.saudigazette.com.sa/index.CFM?Method=Home.Regcon&ContentID=20120323120210
[5] http://www.arabnews.com/saudiarabia/article601629.ece
[6] http://www.arabnews.com/, 23 Şubat 2012’de erişildi.

[7] http://www.arabnews.com, 31 Mart 2012’de erişildi.
[8] Kingdom,US explore joint strategy on Syria, http://www.saudigazette.com.sa/index.cfm?method=home.regcon&contentID=20120331120716
[9] http://www.nytimes.com/2012/03/29/world/middleeast/yemen-saudi-diplomat-abducted.html
[10] http://www.arabnews.com/saudiarabia/article600689.ece
[11] http://www.guardian.co.uk/world/2011/mar/20/bahrain-saudi-arabia-rebellion
[13] http://www.railway-technology.com/news/newssaudi-arabia-and-bahrain-to-build-42bn-rail-project/



SUUDİ ARABİSTAN GÜNDEMİ
İbrahim ÇELİKKAN
02.04.2012


Krallık İle ABD Suriye İçin Ortak Strateji Arayışında  
                     
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Cuma günü Kral Abdullah ile birtakım  görüşmelerde bulundu. Görüşmelerde  bölgesel ve uluslararası genel durum ve gelişmeler ele alındı. Clinton görüşmelerde Suriye Muhalefetine yardım yollarını arttırmak için  ‘Suriye Halkının Dostları’ grubunun önümüzdeki hafta sonu İstanbul’da toplanacağını söyledi.
 ABD yönetimi Beşar Esad yönetimine daha fazla tecrit uygulayarak Muhalefetin birlikteliğinin ve gücünün artırılması fikrini benimserken, Suudi Arabistan ve bir diğer körfez ülkesi olan Katar Muhaliflerin silahlandırılması ve Suriye içinde güvenli bir tampon bölge oluşturma da dahil daha sert uygulamaların hayata geçirilmesi çağrısında bulundular.[1] 

Perşembe Yerine Cumartesinin Tatil Olması İçin Yapılan Çalışmalar

Hükümet komitesi ekonomik ve sosyal faydalarından dolayı resmi hafta sonunun Perşembe yerine Cumartesi olarak değiştirilmesi çalışmalarını yakın zamanda tamamlamayı planlıyor. Müslümanlar için dini önem ifade etmesinden dolayı Cuma gününde değişiklik yapılmayacak.
Hazırlanan Ekonomik raporlara göre Krallık Perşembe gününün tatil olmasından dolayı ticari ve mali işlemlerde milyarlarca dolar kayıp yaşamaktadır. Bir yıl içinde bulunan 48 Perşembe gününden sağlanacak ekstra gelirin yerel kalkınmaların desteklenmesinde ve vatandaşların yıllık gelirinin artırılmasında kullanılabileceği fikri çalışmayı yapanlar tarafından ileri sürülmektedir. Çalışmaların bir kısmı Kralın emri ile geçen yıl durduruldu. Konu geçen yıl en çok tartışılan meselelerin başında bulunuyordu ama otoriteler bu konu hakkında yeterince kapsamlı çalışmanın yapılmadığına karar verdiler. Şura Konseyi hafta sonu değişikliğini daha önce reddetti ancak ekonomik zorunluluklar yeni tekliflerin gözden geçirileceğini bize gösteriyor.[2]